Daha yukarıya giderken hava incelir.
- As you go up higher, the air becomes thinner.
Japonya'daki hiçbir dağ Fuji dağından daha yüksek değildir.
- No other mountain in Japan is higher than Mt. Fuji.
Sendikanın liderleri, daha yüksek ücret için ortalığı karıştırıyorlardı.
- The leaders of the Union agitated for higher wages.
Davalı bir üst mahkemeye itiraz edecek.
- The defendant will appeal to a higher court.
Süt sudan daha yüksek bir ısıda kaynar.
- Milk boils at a higher temperature than water.
Öğretmen Tom'a ona bir C 'den daha yüksek bir şey veremediğini söyledi.
- The teacher told Tom that he couldn't give him anything higher than a C.
Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
- Mount Everest is the world's highest peak.
Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
- The firm is known for its high-quality products.
Everest dünyanın en yüksek zirvesidir.
- Mt. Everest is the highest peak in the world.
Yüksek bir dağın zirvesinde hava çok incedir.
- The air is very thin at the top of a high mountain.
Hala yüksek yerlerde arkadaşlarım var.
- I still have friends in high places.
Tom'un kesinlikle yüksek yerlerde çok sayıda arkadaşları var.
- Tom certainly has a lot of friends in high places.
Bu, günümün önemli olayıydı.
- This was the highlight of my day.
O lisede, spor, derslerden daha önemlidir.
- At that high school, sports is more important than academics.
Dünyadaki en yüksek nokta neresi?
- Where is the highest point on earth?
Everest Dağı'nın zirvesi dünyadaki en yüksek noktadır.
- Mount Everest's summit is the highest spot in the world.
Japon lise öğrencileri yılda 35 hafta okula gider.
- Japanese high school students go to school 35 weeks a year.
Cuma gecesi lisede bir dans olacak.
- There will be a dance Friday night at the high school.
Tom haberi duyduktan sonra yüksekten uçuyordu.
- Tom was flying high after he heard the news.
Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte.
- Could you dial for me? The telephone is too high.
Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.
- There are few high-ranking positions left open for you.
Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
- How to overcome the high value of the yen is a big problem.
Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
- His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
Siparişinize en büyük önceliği verdik.
- We have given your order highest priority.
Yüksek tarifeler uluslararası ticaret için bir engel haline gelmiştir.
- High tariffs have become a barrier to international trade.
Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government.
İngiltere'de istihdam oranı rekor düzeyde.
- The UK employment rate is at a record high.
Tuna'nın su seviyesi rekor yüksekliğe ulaştı.
- The Danube's water level has reached a record high.
Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
- The price of this car is very high.
Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
- It's high time you had a haircut.
Üniversite ona en yüksek dereceyi bahşetti.
- The university conferred its highest degree on him.
Eroin yüksek derecede bağımlılık yapar.
- Heroin is highly addictive.
Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
- The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
Fiyatlar on üç yılın doruk noktasına çıktı.
- Prices have reached a 13-year high.
Fare çok yükseğe sıçrasa da, kedi tarafından yakalanır.
- If jumps too high the rat - it's captured by the cat.
Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.
- He didn't jump high enough to win a prize.
Ne kadar yükseğe gidersek hava o kadar incelir.
- The higher we go up, thinner the air becomes.
Yüksek dağın tepesinde hava incedir.
- The air is thin at the top of a high mountain.
Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.
- This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.
Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır.
- The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers.
Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.
- No bird soars too high if he soars with his own wings.
Biz yukarı çıkarken hava soğur.
- As we go up higher, the air becomes cooler.
Caddenin yukarısındaki lisede Fransızca öğretirim.
- I teach French at the high school up the street.
Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
- Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
Onlar lüks içinde yaşıyorlar.
- They're eating high on the hog.
Milli piyangoyu kazanırsam, lüks içinde yaşayabilirim.
- If I win the lottery, I'll be able to live high on the hog.
It's a great plan, but we'll have to get approval from the higher-ups to proceed.
Costs have grown higher this year again.
I certainly can't sing that high.
The note was too high for her to sing.
How high above land did you fly?.
That pill gave me a high for a few hours, before I had a comedown.
... I think you should be able to work at a much higher level. ...
... higher fertility. The global economic inequality means that ...