heyecan

listen to the pronunciation of heyecan
التركية - الإنجليزية
thrill

In the most thrilling moment, everyone looked very tense. - En heyecanlı anda herkes çok gergin görünüyordu.

He's thrilled with his new job. - O, yeni işinde heyecanlanıyor.

excitement

When the excitement died down, the discussion resumed. - Heyecan azalınca,tartışma devam etti.

I waited for the curtain to rise with my heart beating in excitement. - Ben, kalbim heyecanla atarken perdenin yükselmesini bekledim.

sensation

It was an overnight sensation. - Bu bir gecelik heyecandı.

The news was sensational. - Haber heyecan vericiydi.

excitement, thrill, flutter, fluster, the jitters, kick; enthusiasm, emotion
affect
taking
trepidation
jitter
agitate

Tom is looking a bit agitated. - Tom biraz heyecanlı görünüyor.

Tom is still very agitated. - Tom hâlâ çok heyecanlı.

ery
enthusiasim
whirl
ardour [Brit.]
animation
flush
fermentation
flurry
agitation
flutter
flap
ardor
commotion
fire
excitement; ardor; agitation; emotion
enthusiasm

The children played in the mud with enthusiasm. - Çocuklar heyecanla çamurda oynadılar.

I don't share your enthusiasm. - Ben de senin heyecanını paylaşmıyorum.

exaltation
ferment
dither
emotion

She didn't display any type of emotion. - O herhangi tipte heyecan göstermedi.

Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion. - Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.

bang
drama

It was a dramatic moment. - Heyecan verici bir andı.

suspense (pleasant excitement as to the outcome of a situation)
fever

You're still feverish. - Sen hâlâ heyecanlısın.

the shivers
tension
stir

The news is creating a stir. - Haber heyecan yaratıyor.

The news caused a huge stir. - Haber büyük bir heyecan yarattı.

{i} spice
turn

He turns me on when he wears those clothes. - O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.

She turned on her lover. - O, aşkını heyecanlandırdı.

ardour
storm
buck fever
perturbation
scene

That's a heartwarming scene. - Bu heyecanlandırıcı bir sahne.

tumult
spirit
jitters
feeling
tizzy
stew
vibe
excited to
thrill to

It's always a thrill to play with you. - Seninle oynamak her zaman bir heyecan.

{i} kick

I get a kick from diving. - Ben dalmaktan heyecan duyuyorum.

He shed innocent blood just for kicks. - Sadece heyecan olsun diye masum kanı döktü.

{i} rhapsody
{i} vibes
fluster
{i} yeast
swivet
splash
{i} twitter
state

Tom was in a very agitated state. - Tom çok heyecanlı bir durumdaydı.

{i} ruffle
{i} furore
{i} wallop
frisson
{i} furor
{i} vibration
{i} pucker
{i} warmth
{i} springtide
heyecan verici
exciting

Soccer is an exciting game. - Futbol heyecan verici bir oyundur.

The space race was an exciting time in history. - Uzay yarışı tarihte heyecan verici bir dönemdi.

heyecan uyandırmak
excite
heyecan verici
rousing
heyecan verici şey
sensation
heyecan arama
(Pisikoloji, Ruhbilim) sensation seeking
heyecan duymak
enthusiastic
heyecan duymak
get excited
heyecan duymak
be enthusiastic
heyecan duymak
to be enthusiastic
heyecan içinde
astir
heyecan uyandıran
lurid
heyecan uyandıran olay
sensation
heyecan verici
exiting
heyecan verici
unsettling
heyecan verici olay
excitement
heyecan vermek
electrify
heyecan vermeyen
tame
heyecan aşırılığı
(Pisikoloji, Ruhbilim) over-excitement
heyecan aşırılığı
(Pisikoloji, Ruhbilim) hypermotivation
heyecan basmak
(Konuşma Dili) be a bundle of nerves
heyecan dalgası
tidal wave
heyecan dalgası
shock wave
heyecan dolu
charged
heyecan dolu yarışma
(Televizyon) cliff-hanger
heyecan dolu yarışma
(Televizyon) cliffhanger
heyecan duymak
to get excited
heyecan duymak
a) to get excited b) to be enthusiastic
heyecan evresi
(Pisikoloji, Ruhbilim) excitement phase
heyecan göstermeden
calmly
heyecan ile ilgili
emotive
heyecan katmak
spice
heyecan sarası
(Pisikoloji, Ruhbilim) affectepilepsy
heyecan uyandıran
splashy
heyecan uyandırmak
create a stir
heyecan uyandırmak
make a stir
heyecan uyandırmak
to arouse excitement
heyecan ve coşku merakı
sensationalism
heyecan veren
agitative
heyecan verici
stirring
heyecan verici
orgiastic
heyecan verici
thrilling

Riding a horse is really thrilling. - Bir ata binmek gerçekten heyecan verici.

We had a thrilling time at the theme park. - Biz tema parkında heyecan verici bir zaman geçirdik.

heyecan verici
sensational

The news was sensational. - Haber heyecan vericiydi.

That was a respectable performance, but it definitely wasn't sensational. - Bu saygın bir performans oldu, ama kesinlikle heyecan verici değildi.

heyecan verici
electric
heyecan verici bir biçimde
rousingly
heyecan verici bir hale sokmak
sensationalize
heyecan verici bir şekilde
breathtakingly
heyecan verici ortam
(Argo) buzzy
heyecan verici şey
thrill
heyecan vermek
to get (someone) agitated
heyecan yaratan
charged
heyecan yaratmak
make a stir
heyecan yaratmak
create a stir
heyecan yaratmak
make a sensation
heyecan yaratmak
generate excitement
heyecan yaratmak
cause a stir
heyecan yaratmak
cause excitement
heyecan verici
pathetic
cinsel heyecan
sexual arousal
heyecan verici
excıtıng
aptalca heyecan gösterisi
carrying on
aptalca heyecan gösterisi
carryings on
aşırı heyecan
tizzy
heyecan verici
melodramatic
psikomotor heyecan
(Pisikoloji, Ruhbilim) psychomotor agitation
yapmacık heyecan gösterisi
theatrics
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Coşkunluk. Coşmak
(Osmanlı Dönemi) Birden bire şiddetle hislenme. Ürperme
Coşku
Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi gibi sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu
heyecan verici
(Osmanlı Dönemi) müheyyiç
heyecan
المفضلات