As usual, the physics teacher was late for class.
- Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.
As usual, Mike was late for the meeting this afternoon.
- Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.
We expected the routine, but we got the extraordinary.
- Her zamanki gibi olacağını umuyorduk, ama sıra dışı bir durumla karşılaştık.
Grandfather sat in his habitual place near the fire.
- Büyükbaba ateşin yanındaki her zamanki yerine oturdu.
I'll meet you at the usual time.
- Her zamanki saatte seni karşılayacağım.
As usual, the physics teacher was late for class.
- Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.
Fill her up with regular. I'll be paying in cash.
- Her zamanki gibi onu fulle. Nakit ödeyeceğim.
I always get up at six.
- Her zaman altıda kalkarım.
Mother always gets up early in the morning.
- Anne her zaman sabahları erken kalkar.
He is stronger than ever.
- O, her zamankinden daha güçlüdür.
You can't expect me to always think of everything!
- Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.
Any time will suit me.
- Her zaman bana uygun olacaktır.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
Tom always blames me for everything.
- Tom her zaman beni her şey için suçluyor.
Tom always blames Mary for everything.
- Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
He stayed there all the time.
- O her zaman orada kaldı.
There's always next year.
- Her zaman gelecek yıl vardır.
Japan has produced more cars than ever this year.
- Japonya bu yıl her zamankinden daha çok araba üretti.
She did nothing but cry all the while.
- O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
He came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
As usual, the physics teacher was late for class.
- Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.
It feels like I've known you forever.
- Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
An accident may happen at any time.
- Bir kaza her zaman olabilir.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking.
- Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.
It was you all along, wasn't it?
- O her zaman sendin, değil mi?
He was late, as always.
- O, her zamanki gibi geç kalmıştı.
Tom rose early as always.
- Tom her zamanki gibi erkenden kalktı.
They're late, as usual.
- Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
You can always come back here anytime you want.
- İstediğin zaman buraya her zaman geri gelebilirsin.
You're welcome back anytime.
- Her zaman tekrar gelebilirsin.
Mary keeps her laptop with her at all times.
- Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.
Keep clear at all times.
- Her zaman açık tutun.