Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
- Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
The police looked everywhere and couldn't find any trace of Tom.
- Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili herhangi bir iz bulamadı.
Tom rarely walks anywhere.
- Tom nadiren her yere yürür.
His daughter is eager to go with him anywhere.
- Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere.
- Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
His daughter is eager to go with him anywhere.
- Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
That kind of thing can't be found just anywhere.
- O tür şey her yerde bulunamaz.
The branch offices of the bank are located all over Japan.
- Bankanın şubeleri Japonya'nın her yerinde bulunmaktadır.
We travelled all over the country.
- Biz ülkenin her yerinde seyahat ettik.
There were flowers all around.
- Her yerde çiçekler vardı.
He left his books all around the house.
- O, kitaplarını evin her yerine bıraktı.