Maçı izlerken nefesini tuttu.
- He held his breath while watching the match.
O, kolumu sımsıkı tuttu.
- She held my arm firmly.
Birisi sorumlu tutulmak zorunda.
- Someone's got to be held accountable.
Tom'un şu ana kadar yapmayı denemek istediği en tehlikeli şey zehirli bir yılanı tutmaktı.
- The most dangerous thing Tom ever wanted to try to do was to hold a poisonous snake.
Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
- The girl tried hard to hold back her tears.
Biz, partiyi düzenlemek için bir oda kiralamak zorundayız.
- We have to rent a room to hold the party in.
Tom toplantıyı düzenlemek için uygun bir yer arıyor.
- Tom is looking for a suitable place to hold the meeting.
Polis protestocuları geri tuttu.
- The police held back the protesters.
Polisler kalabalığı geride tuttu.
- The police held back the crowd.
Maçtan önce Yoyogi stadyumunda bir açılış töreni yapıldı.
- Before the match, an opening ceremony was held in the Yoyogi stadium.
Parlamento seçimleri 2017'de Almanya'da yapılacak.
- Parliamentary elections will be held in Germany in 2017.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Tom barajın tutmayacağını bilemezdi.
- Tom had no way of knowing that the dam wouldn't hold.
Kayanın üzerinde el ya da ayak için tutunacak yerler yoktu.
- There were no holds for hand or foot on the rock.
Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
- Tom was unable to hold a job or live by himself.
O onun işini engelliyor.
- He is holding up her work.
Birisi sorumlu tutulmak zorunda.
- Someone's got to be held accountable.
Tom, Mary ve John'un el tutuştuğunu gördü.
- Tom saw Mary and John holding hands.
Sadece el ele tutuşuyorduk.
- We were just holding hands.
Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
- I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
Sanırım mesleğime tutunabilirim.
- I hope I can hold on to my job.
Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.
- She screamed with horror as someone took hold of her arm.
Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.
- The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings.
Bu salon 2,000 kişi almaktadır.
- This hall holds 2,000 people.
Seni geride tutmak istemiyorum.
- I don't want to hold you back.
A German man with a long-held grudge against a dentist tried to run him over but got the wrong dentist.
Birisi sorumlu tutulmak zorunda.
- Someone's got to be held accountable.
Dur bakalım, Sen ne yaptığını düşünüyorsun?
- Hold up, what do you think you're doing?
Acaba Tom'un durumu nasıl?
- I wonder how Tom is holding up.
Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
- Nancy has a hold on her husband.
Hold the suspect in this cell.
We hold these truths to be self-evident, that all men are created equal, that they are endowed by their Creator with certain unalienable Rights, that among these are Life, Liberty and the pursuit of Happiness.
The general ordered the colonel to hold his position at all costs.
Hold a table for us at 7:00.
We have a hold here for you.
So I felt my way down the passage back to the vault, and recked not of the darkness, nor of Blackbeard and his crew, if only I could lay my lips to liquor. Thus I groped about the barrels till near the top of the stack my hand struck on the spile of a keg, and drawing it, I got my mouth to the hold.
... with the right hand held high they receive blessings from having and ...
... These are the works of Aristotle, which held sway for almost 2,000 years until the ...