O, başsız bir tavuk gibi etrafta koşturuyor.
- He is running around like a headless chicken.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
Müzisyen kafasını salladı ve küçük piyanosunu itti.
- The musician shook his head and pushed his little piano away.
Teksirci-kopyacı tayfasının kellesi vurula.
- Off with the head of duplicate-mongers.
Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.
- Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council.
Keiko, sınıf başkanıdır.
- Keiko is at the head of her class.
Korkunç derecede başım ağrıyor.
- I have a bad headache.
O, baş ağrısından acı çekiyor.
- He is suffering from a headache.
Eve geri yönelmek zorundayım.
- I've got to head back home.
İşe geri gitmek zorundayım.
- I've got to head back to work.
Tam olarak benim gitmek istediğim yere gidiyorsun.
- You're heading exactly where I wanted to go.
Ana merkezlerimiz Boston'da.
- Our headquarters are in Boston.
O suya tepetaklak düştü.
- He fell head over heels into the water.
Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.
- She was soaked from head to foot.
Turalar ben kazanırım, yazılar sen kaybedersin.
- Heads I win, tails you lose.
Baş hemşire ile konuşabilir miyim?
- Can I speak to the head nurse?
Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.
- They all have arms, legs, and heads, they walk and talk, but now there's SOMETHING that wants to make them different.
Tom genellikle sadece başlıkları okur.
- Tom usually only reads the headlines.
Tom sadece başlıklara baktı.
- Tom only glanced at the headlines.
Tom hızla kapıya yöneldi.
- Tom quickly headed for the door.
Tom kapıya doğru yöneldi.
- Tom headed toward the door.
Jim'in başında beyaz bir şapkası var.
- Jim has a white hat on his head.
O, kafasındaki şapkayı geriye doğru itti.
- He pushed his hat back on his head.
Okuma birinin kendi kafası yerine başka birinin kafasıyla düşünmeye eşdeğerdir.
- Reading is equivalent to thinking with someone else's head instead of with one's own.
Bu düşünce daha önce hiç aklıma gelmemişti.
- This idea has never entered my head before.
Şimdi yola çıkmak zorundayım.
- I have to head out now.
Yola çıkmak üzereydim.
- I was about to head out.
Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
- The loud drill gave her husband a headache.
Sen akıllı ve zeki birisin.
- You've got a good head on your shoulders.
Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş.
- Use your head to save your heels.
Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
- Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
Bir fincan kahve kafamı aydınlattı.
- A cup of coffee cleared my head.
O, pazarlama bölümünün yöneticisidir.
- He's the head of the marketing department.
O her zaman sınıfının zirvesinde oldu.
- She has always been at the head of her class.
Son püskürmede 50'den fazla kişi öldü. Volkanik kayalar bazı kurbanların başına çarptı.
- More than 50 people died from the recent eruption. Volcanic rocks struck some victims in the head.
Eğer çekici bir kişiliğe sahip olmak istiyorsanız, omuzlarınızda iyi bir kafaya sahip olmalısınız.
- If you want to have an attractive personality, you need to have a good head on your shoulders.
O geçen ay genel müdürlükten şube müdürlüğüne transfer edildi.
- She was transferred from the head office to a branch office last month.
Okul müdürünü hemen gidip görmelisin.
- You must go and see the headmaster at once.
Tom Boston'daki bir restoranda baş şeftir.
- Tom is the head chef at a restaurant in Boston.
Çocuğun başında büyük bir yumru var. O kadar çok ağlamasına şaşmamalı.
- The boy has a huge bump on his head. No wonder he cried so much!
Tom, Mary'nin başının altına bir yastık koydu.
- Tom put a pillow under Mary's head.
Geceleri korna kullanmaktan kaçınılmalı. Gece onun yerine farları yak.
- Using the horn at night should be avoided. At night, flash the headlights instead.
The headless army blundered along after the death of their general, accomplishing nothing.
This is not unexpected for a Windows system running as a virtual machine or a headless server.
How did the headless horseman see to chase Ichabod?.
She gave great head.
Be careful when you pet that dog on the head; it may bite.
lacrosse The top part of a lacrosse stick that holds the ball.
Who heads the board of trustees?.
Pour me a fresh beer; this one has no head.
The hutch now looks like a “Turkish bath,” and the heads have their arms around one another, passing the pipe and snapping their fingers as they sing Smokey Robinson's “Tracks of My Tears” into the night.
During meetings, the supervisor usually sits at the head of the table.
The expedition followed the river all the way to the head.
Tap the head of the drum for this roll.
The head cook.
Give me a head of lettuce.
We will consider performance issues under the head of future improvements.
I'm fed up working for a boss. I'm going to head out on my own, set up my own business.
he took them seriously, too, just as seriously as he took the ‘head’ that followed after drink.
The salmon are first headed and then scaled.
head wind.
I've got to go to the head.
Let the engine build up a good head of steam.
Police arrested the head of the gang in a raid last night.
The heads of your tape player need to be cleaned.
He has no head for heights.
What does it say on the head of the page?.
they shot 20 head of quail.
This song keeps going through my head.
Admission is three dollars a head.
Because you got them all right, you can go to the head.
These isses are going to come to a head today.
planting the hedges increased the head of quail and doves.
We are having a difficult time making head against this wind.