hazırda

listen to the pronunciation of hazırda
التركية - الإنجليزية
on hand, available: Hazırda ne varsa çorbayı onlardan yapalım . Let's make the soup out of whatever happens to be on hand
hazır
prepared

Tom was well prepared for the exam. - Tom sınav için iyi hazırlandı.

He prepared his speech very carefully. - Konuşmasını çok dikkatlice hazırladı.

hazır
ready

Get ready for the trip at once. - Hemen yolculuğa hazırlan.

The meat's not ready yet. - Et henüz hazır değil.

hazır
{s} disposed
hazır
open
hazır
poised

India is poised to surpass China and become the world's most populous country. - Hindistan Çin'i geçip dünyanın en yoğun nüfuslu ülkesi olmaya hazır.

hazır
ripe
hazır
now that
hazır
as long as
hazır
since

We went without him since he wasn't ready. - Hazır olmadığı için onsuz gittik.

hazır
in store
hazır
(Ticaret) spot
hazır
(deyim) on one's guard
hazır
on one's toes
hazır
while

Thank you for preparing meals for me while I was sick in bed. - Ben yatakta hasta iken benim için yemekler hazırladığın için sana teşekkür ederim.

Peter, Nancy will be ready in while. - Peter, Nancy bir süre içinde hazır olacaklar.

hazır
hand

A group of students built an orthopaedic hand using a 3-D printer. - Bir grup öğrenci, 3 boyutlu bir yazıcı kullanarak ortopedik bir el hazırladı.

Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet. - Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.

hazır
at point
hazır
(deyim) in hand
hazır
go
hazır
premixed
hazır
ready made

Happiness is not something ready made. It comes from your own actions. - Mutluluk hazır bir şey değildir. O sizin kendi hareketlerinizden geliyor.

hazır
handy
hazır
forthcoming
hazır
set

Simone, please go and set the table. - Simone, lütfen gidin ve masayı hazırlayın.

Tom set the table for dinner while Mary cooked. - Mary pişirirken, Tom akşam yemeği için masayı hazırladı.

hazır
on hand

Tom is never on hand when I want him. - Tom ben onu istediğimde asla hazır değildir.

hazır
immediate

Upon arriving home, he immediately set about preparing a meal. - Eve vardıktan sonra derhal bir yemek hazırlamaya girişti.

Details weren't immediately available. - Ayrıntılar hemen hazır değildi.

hazır
game

He is preparing for the Olympic Games this year. - O, bu yıl Olimpiyat Oyunları için hazırlanıyor.

You had better prepare yourself for the next game. - Bir sonraki oyun için kendini hazırlasan iyi olur.

hazır
on tap
hazır
{s} available

Shuttles will be available. - Servisler hazır olacak.

Are you available next week for a follow-up interview? - Önümüzdeki hafta bir görüşme mülakatı için hazır mısınız?

Hazır
premade
hazır
be ready

At eight o'clock I will be ready for work. - Saat sekizde iş için hazır olacağım.

She packed yesterday, so as to be ready early today. - Bugün erkenden hazır olmak için dün eşyalarını topladı.

hazır
presets
hazır
ready to

I am ready to go with you. - Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.

I'm about ready to go. - Neredeyse gitmeye hazırım.

hazır
present at
hazır
in train
hazır
quick

You must get ready quickly. - Çabucak hazırlanmalısın.

Dan fixed a quick meal for Linda. - Dan, Linda için hızlıca bir yemek hazırladı.

hazır
forward
hazır
ready, prepared; willing; present; (giysi) ready-made; now that, since, while, as long as
hazır
operational

The plane is now operational. - Uçak artık kullanıma hazırdır.

hazır
on one's mettle
hazır
now that (the opportunity has presented itself), seeing that, since: Hazır fırsat çıkmışken bunu yapalım. As the opportunity is at hand, let's get this done
hazır
stand by

You can make it! Go for it. I'll stand by you. - Onu yapabilirsin! Kim tutar seni. Yardımına hazır olacağım.

Stand by for instructions. - Talimatlar için hazır olun.

hazır
ready-to-wear
hazır
willing

She was always willing to help people in trouble. - O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.

I am willing to help you with your work. - Ev ödevinizde size yardım etmeye hazırım.

hazır
on
hazır
ready, prepared
hazır
content
hazır
(cevap) snappy
hazır
finished

Have you finished packing yet? - Hazırlanmayı henüz bitirdin mi?

When will your homework be finished? - Ev ödevin ne zaman hazır olacak?

hazır
up for

I am ready to do anything to make up for the loss. - Kaybı telafi etmek için her şeyi yapmaya hazırım.

Are you up for the challenge? - Mücadeleye hazır mısın?

hazır
cut and dried
hazır
agreeable

We are agreeable to your conditions. - Biz sizin koşullarınızla anlaşmaya hazırız.

hazır
(ilaç) officinal
hazır
reach me down
hazır
present

All the members were present. - Bütün üyeler hazır bulundu.

All the members were present at the meeting. - Tüm üyeler toplantıda hazır bulundu.

hazır
prompt
hazır
readymade
hazır
in the mood for
hazır
present, in attendance, attending
hazır
at hand
hazır
up
hazır
fit
hazır
cut

I cut myself with a knife while I was making dinner. - Yemek hazırlarken kendimi bıçakla kestim.

hazır
on call

I am not on call tomorrow. - Yarın göreve hazır değilim.

hazır
standby

National rescue teams are on standby ready to fly to Japan. - Milli kurtarma ekipleri beklemede Japonya'ya uçmaya hazır.

التركية - التركية
hazırda
المفضلات