Dinlendirici bir öğleden sonrayı hak ediyorum.
- I deserve a relaxing afternoon.
Diyelim ki, televizyon seyretmek dinlendirici olabilir.
- Granted, watching TV can be relaxing.
Yağmurun sesini rahatlatıcı buluyorum.
- I find the sound of the rain relaxing.
Bu gerçekten o kadar rahatlatıcı değil.
- It's not really that relaxing.