The weather today is worse than yesterday.
- Bugün hava dünkünden daha kötü.
Luckily, the weather turned out fine.
- Çok şükür hava düzeldi.
Water is as precious as air.
- Su da hava kadar değerlidir.
Flowers and trees need clean air and fresh water.
- Çiçeklerin ve ağaçların temiz havaya ve taze suya ihtiyacı vardır.
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
Pilots communicate with airport services by radio.
- Pilotlar telsizle havaalanı hizmetleri ile iletişim kurar.
The weather service has issued a severe weather warning.
- Hava hizmeti şiddetli hava uyarısı yayınladı.
The naughty girl assumed an air of innocence.
- Yaramaz kız bir masum havası üstlendi.
The climate here is milder than that of Moscow.
- Buradaki hava Moskova'dakinden daha ılıman.
Today, there is a climate of relative peace in the south-east.
- Bugün, Güneydoğu'da göreceli bir barış havası vardır.
I'm in a really bad mood.
- Gerçekten de havamda değilim.
Tom seems to be in no mood to talk.
- Tom konuşmak için havasında görünmüyor.
Rose was blowing bubbles.
- Rose hava kabarcıkları üflüyordu.
The airspace around the airport was closed temporarily.
- Havaalanı uçuşlara geçici olarak kapatıldı.
She's always putting on airs.
- O her zaman hava atıyor.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
Will you stop showing off?
- Hava atmayı keser misin?
He's just showing off in front of the girls.
- Tek yaptığı kızların önünde hava atmak.
Tom told me that he had been skydiving since he was sixteen.
- Tom bana on altı yaşından beri hava dalışı yaptığını söyledi.
The sky is likely to clear up.
- Hava muhtemelen açacak.
The aircraft was conducting aerial reconnaissance.
- Uçak havadan keşif yapıyor.
It's windier today than it was yesterday.
- Hava bugün dünkünden daha rüzgarlı.
It is windy today, isn't it?
- Bugün hava rüzgarlı, değil mi?
There was a tense atmosphere in the room.
- Odada gergin bir hava vardı.
The higher in the atmosphere you travel, the less air there is.
- Atmosferde ne kadar yüksekte seyahat edersen o kadar az hava vardır.
They study aerospace engineering at the university.
- Onlar üniversitede havacılık mühendisliği okuyorlar.
Leon works for the German Aerospace Center.
- Leon Alman Havacılık ve Uzay Merkezi için çalışıyor.
Music surrounds our lives like air.
- Müzik hayatımızı hava gibi çevreler.
Even the air smelled different.
- Hava bile farklı kokuyordu.
The air smells like spring flowers.
- Hava bahar çiçekleri gibi kokuyor.