havası

listen to the pronunciation of havası
التركية - الإنجليزية

تعريف havası في التركية الإنجليزية القاموس.

hava
weather

According to the weather forecast, it will snow tomorrow. - Hava tahminlerine göre yarın kar yağacak.

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

hava
(Hukuk) air

How long does the airport bus take to the airport? - Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?

Flowers and trees need clean air and fresh water. - Çiçeklerin ve ağaçların temiz havaya ve taze suya ihtiyacı vardır.

havası inmiş
flat
havası olmak
(for someone) to have a warm, attractive personality. (birinde bir kimsenin)
havası olmak
to have something about (her/him) which reminds one of (someone else), resemble (someone)
bayram havası
holiday atmosphere
bayram havası
festive air
egzoz havası
(Otomotiv,Teknik) exhaust air
egzoz havası sistemi
(Otomotiv,Teknik) exhaust air system
emme havası
(Otomotiv) intake air
göbek havası
belly-dance music
hava
spirit

The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather. - Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.

hava
surrounding air
hava
service

Pilots communicate with airport services by radio. - Pilotlar telsizle havaalanı hizmetleri ile iletişim kurar.

Is there bus service to the airport? - Havalimanına otobüs servisi var mı?

hava
tone
hava
aura
hava
naught

The naughty girl assumed an air of innocence. - Yaramaz kız bir masum havası üstlendi.

hava
nil
hava
(Ticaret) common property
hava
ether
hava
showing-off
hava
boisterous
hava
{i} flavour
sepet havası çalmak
fire
hava
{i} flavor
hava
ostentation
hava
climate

Today, there is a climate of relative peace in the south-east. - Bugün, Güneydoğu'da göreceli bir barış havası vardır.

The climate here is milder than that of Moscow. - Buradaki hava Moskova'dakinden daha ılıman.

hava
mood

I'm really not in the mood for this. - Gerçekten bunun için havamda değilim.

Tom seems to be in no mood to talk. - Tom konuşmak için havasında görünmüyor.

hava
tune
hava
bubble

Rose was blowing bubbles. - Rose hava kabarcıkları üflüyordu.

hava
the element
hava
flourish
dağ havası
mountain air
hava
style
hava
the air
hava
to air
hava
{i} splash
hava
air of
tatil havası
holiday mood
zeybek havası
zeybek air
Hava
(Askeri) Advisory Group for Aerospace Research and Development
acil durum havası
(Havacılık) emergency air
av havası
good hunting weather
bayram havası
a holiday atmosphere, a festive air
bayram havası
a holiday spirit
bozum havası
slang embarrassment, discomfiture
bozum havası çalmak
to act embarrassed, seem to be discomfited
cihaz havası
instrument air
egzoz havası ekipmanı
(Otomotiv,Teknik) exhaust air equipment
egzoz havası filtresi
(Otomotiv,Teknik) exhaust air filter
enjeksiyon havası
air injection
göbek havası
1. music for a belly dance. 2. an amusing situation
göbek havası
a) belly-dance music b) great fun
hava
ambience
hava
airs

When I first met him, I thought he was putting on airs. - Onunla ilk tanıştığımda onun hava attığını düşündüm.

She's always putting on airs. - O her zaman hava atıyor.

hava
law air rights
hava
strain

Air traffic controllers are under severe mental strain. - Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.

hava
swank
hava
showing off

There were teenagers in the park showing off on their skateboards. - Parkta kaykaylarında hava atan gençler vardı.

Will you stop showing off? - Hava atmayı keser misin?

hava
ambiance
hava
aroma
hava
splurge
hava
air; weather; atmosphere; climate; air, tune; wind; liking, pleasure; mood; style; attractiveness, charm; showing-off, airs, ostentation; naught, nothing, nil; aerial
hava
sky

The sky is likely to clear up. - Hava muhtemelen açacak.

Tom told me that he had been skydiving since he was sixteen. - Tom bana on altı yaşından beri hava dalışı yaptığını söyledi.

hava
mus. pitch of a note
hava
melody, tune, air
hava
one's pleasure, whim; mood, humor, state of mind
hava
atmospheric
hava
atmosphere, prevailing emotional state
hava
shades
hava
nothing, bosh
hava
flavour [Brit.]
hava
wind, breeze
hava
aerial

The aircraft was conducting aerial reconnaissance. - Uçak havadan keşif yapıyor.

hava
air, atmosphere
hava
airs, affectation
hava
wind

It's windier today than it was yesterday. - Hava bugün dünkünden daha rüzgarlı.

They were lost at sea, at the mercy of wind and weather. - Onlar rüzgar ve havanın elinde, denizde kayboldular.

hava
atmosphere

There was a tense atmosphere in the room. - Odada gergin bir hava vardı.

The higher in the atmosphere you travel, the less air there is. - Atmosferde ne kadar yüksekte seyahat edersen o kadar az hava vardır.

hava
environment, social environment
hava
aero

Tom is an unemployed aeronautical engineer. - Tom işsiz bir havacılık mühendisidir.

Leon works for the German Aerospace Center. - Leon Alman Havacılık ve Uzay Merkezi için çalışıyor.

hava
style, style of expression
hava
side
hava
vanity
hava
music

Music surrounds our lives like air. - Müzik hayatımızı hava gibi çevreler.

hava
smell

After the fire, the smell of smoke remained in the air for days. - Yangından sonra, duman kokusu günlerce havada kaldı.

After the fire, the smell of smoke in the air lasted for days. - Yangından sonra, havadaki duman kokusu günlerce sürdü.

hava
cavatina
hava
mien
kasap havası
1. a folk dance. 2. the music of this dance
kutup deniz havası
(Meteoroloji) polar maritime air
kutup havası
polar air
kutup havası
(Jeoloji) arctic air
kutup kara havası
(Meteoroloji) polar continental air
mart havası
changeable weather, unpredictable weather
mart havası gibi
unreliable (person) who blows hot and cold
matem havası
mournful or gloomy atmosphere
ocak havası
mine air
ortam havası
ambient air
ortam havası nemi
ambient air humidity
oyun havası
belly dance music
oyun havası tune
(which accompanies a folk dance)
sepet havası çalmak
slang to fire, dismiss
sepet havası çalmak
to give sb the boot
soğutma havası
cooling air
turbo şarjlı besleme havası
the charge
çevre havası
ambient air
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف havası في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Hava
{i} female first name (Hebrew)
التركية - التركية

تعريف havası في التركية التركية القاموس.

HAVA
(Osmanlı Dönemi) Müzikte ezgili ses, sad
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı
HAVA
(Osmanlı Dönemi) (Hevâ) Hava. Dünyayı çeviren atmosfer. Cevv. Yer ile gök arası
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Hafif yel
Hava
esir
Hava
ambiyans
bar havası
Bar oyunlarında tek veya toplu olarak söylenen ezgi
bayram havası
Neşeli, sevinçli bir ortam
bozum havası
Utangaçlık, mahcupluk, yenilmişlik
dağ havası
Yüksek yerlerdeki serin ve temiz hava
gelin havası
Denizin hafif dalgalı, çırpıntılı olması
gelin havası
Gelin alayının kız evinden ayrılıp oğlan evine gidinceye kadar, davul ve zurnanın çaldığı özel ezgi
göbek havası
Sanat değeri olmayan, hafif, eğlenmek amacıyla çalınan veya söylenen oyun havaları
göbek havası
Çok eğlenceli durum
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz. Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu
hava
Müzik parçalarında tür: "Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık."- S. F. Abasıyanık
hava
Keyif, âlem
hava
Duygular
hava
Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik: "Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki, bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar."- H. Taner
hava
Bir kimsenin durumunu belirten özellik
hava
Gökyüzü
hava
Çevreyi kuşatan boşluk
hava
Meteorolojik olayların bütünü: "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu."- M. Ş. Esendal
hava
Esinti
hava
Meteorolojik olayların bütünü
hava
Gökyüzü doğrultusunda
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans
hava
Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi
hava
Müzik parçalarında tür
hava
Tarz, üslûp
hava
Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla..."- Y. Z. Ortaç
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu: "Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın."- R. N. Güntekin
hava
Tarz, üslup: "Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans: "Bugünlük, bu masal havası içinde onunla beraber yaşamalıyız."- S. F. Abasıyanık
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz vb
hava
Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı
kaşık havası
Orta Anadolu bölgesinde kaşık çalınarak oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği
mandra havası
Balkanlarda oynanan halk oyunu
matem havası
Bir yerde herhangi bir sebeple ortaya çıkan üzüntülü durum
memleket havası
Halk türküsü
oyun havası
Kıvrak ritimli ezgi
yayla havası
Yayla gibi yüksek yerlerin temiz havası
zeybek havası
Ege yöresine özgü bir müzik veya oyun türü
zeybek havası
Kısa ve net konuşma
havası
المفضلات