تعريف havadan في التركية الإنجليزية القاموس.
- 1. free, for nothing, without any effort, as a windfall, out of the blue. 2. empty, worthless
- a) from the air b) effortlessly, for nothing c) empty, worthless
- empty
- out of thin air
- for nothing
- (Havacılık,Teknik) aerial
The aircraft was conducting aerial reconnaissance.
- Uçak havadan keşif yapıyor.
- effortlessly
- worthless
- unearned
- gravy
- hava
- weather
The weather was hot. And pretty humid.
- Hava sıcaktı. Ve hava oldukça nemliydi.
I don't want to talk about the weather.
- Hava hakkında konuşmak istemiyorum.
- hava
- (Hukuk) air
Water is as precious as air.
- Su da hava kadar değerlidir.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
- Havadan İhbar ve Uyarı Sistemi
- (Askeri) Airborne Warning and Control System
- havadan anlar
- weather wise
- havadan atma (atlama) bölgesi
- (Askeri) extraction zone
- havadan atma (atlama) kontrol subayı F
- (Askeri) extraction zone control officer
- havadan atmak
- to air drop
- havadan atmak
- (top) balloon
- havadan atmak
- airdrop
- havadan atılan cruise füzesi
- (Askeri) air launched cruise missile
- havadan atılan geliştirilmiş taktik sahte hedef
- (Askeri) improved tactical air-launched decoy
- havadan ağır
- heavier-than-air
- havadan ağır uçak
- aerodyne
- havadan denize
- air-to-sea
- havadan dökme yakıt atma sistemi
- (Askeri) aerial bulk fuel delivery system
- havadan erken ihbar ve kontrol
- (Askeri) airborne early warning and control
- havadan erken ihbar; hava seferi birliği
- (Askeri) airborne early warning; air expeditionary wing
- havadan erken uyarı
- airborne early warning
- havadan gelen şey
- money for jam
- havadan görünüş
- aerial view
- havadan hafif
- lighter-than-air
- havadan hareket destek filosu
- (Askeri) air mobility support squadron
- havadan havaya
- air-to-air
- havadan havaya arayüz
- (Askeri) air-to-air interface
- havadan havaya füze
- (Askeri) air-to-air missile
- havadan hızlı intikal
- (Askeri) air mobility express
- havadan intikal yeteneği harekat grubu
- (Askeri) air mobility operations group
- havadan intikal yeteneği harekatı filosu
- (Askeri) air mobility operations squadron
- havadan intikal yeteneği harekatı kontrol merkezi
- (Askeri) air mobility operations control center
- havadan intikal yeteneği kontrol timi
- (Askeri) air mobility control team
- havadan intikal yeteneği kısmı; büyükelçi
- (Askeri) air mobility branch; ambassador
- havadan karaya
- (Askeri) air to ground
- havadan karaya atılan füze-28A (Hound Dog)
- (Askeri) Hound Dog
- havadan karaya atılan füze-65 (Maverick)
- (Askeri) Maverick
- havadan nakledilen
- airborne
- havadan su içine
- air-to-underwater
- havadan sudan
- randomly, desultorily
- havadan sudan
- 1. at random, randomly, of this and that. 2. random, of a random nature
- havadan sudan konuşma
- small talk
- havadan sudan konuşma
- (sevgililer) sweet nothings
- havadan sudan konuşmak
- to make small talk
- havadan sudan konuşmak
- chitchat
- havadan sıhhi tahliye filosu; havadan sıhhi tahliye sistemi
- (Askeri) aeromedical evacuation squadron; aeromedical evacuation system
- havadan sıhhi tahliye harekat filosu
- (Askeri) aeromedical evacuation operations squadron
- havadan sıhhi tahliye harekat timi
- (Askeri) aeromedical evacuation operations team
- havadan sıhhi tahliye irtibat timi
- (Askeri) aeromedical evacuation liaison team
- havadan sıhhi tahliye kontrol merkezi
- (Askeri) aeromedical evacuation coordination center
- havadan sıhhi tahliye kontrol takımı
- (Askeri) aeromedical evacuation control team
- havadan sıhhi tahliye mürettebatı
- (Askeri) aeromedical evacuation crew member
- havadan sıhhi tahliye; taarruz kademesi; etki zayıflaması dengeleyicisi
- (Askeri) aeromedical evacuation; assault echelon; attenuation equalizer
- havadan taşımak
- to airlift
- havadan taşınabilir hastane; asgariler tahsisi
- (Askeri) air transportable hospital; assign thresholds
- havadan taşınabilir tedavi birliği
- (Askeri) air transportable treatment unit
- havadan tohumlama
- aerial seeding
- havadan yardım
- airdrop
- havadan yere
- air-to-ground
- harekat alanı havadan sıhhi tahliye sistemi
- (Askeri) theater aeromedical evacuation system
- hava ulaştırma kontrol merkezi; havadan nakil ve ikmal hücresi
- (Askeri) airlift control center; airlift coordination cell
- kötü havadan aşınma
- weathering
- hava
- spirit
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
- hava
- surrounding air
- hava
- service
Pilots communicate with airport services by radio.
- Pilotlar telsizle havaalanı hizmetleri ile iletişim kurar.
The weather service has issued a severe weather warning.
- Hava hizmeti şiddetli hava uyarısı yayınladı.
- hava
- tone
- hava
- aura
- hava
- naught
The naughty girl assumed an air of innocence.
- Yaramaz kız bir masum havası üstlendi.
- hava
- nil
- hava
- (Ticaret) common property
- hava
- ether
- hava
- showing-off
- hava
- boisterous
- hava
- {i} flavour
- havadan sudan
- randomly
- havadan sudan
- of this and that
- hava
- {i} flavor
- hava
- ostentation
- hava
- climate
He will soon get used to the climate here.
- Yakında buradaki havaya alışacaktır.
The climate here is milder than that of Moscow.
- Buradaki hava Moskova'dakinden daha ılıman.
- hava
- mood
I'm really not in the mood for this.
- Gerçekten bunun için havamda değilim.
I'm in a really bad mood.
- Gerçekten de havamda değilim.
- hava
- tune
- hava
- bubble
Rose was blowing bubbles.
- Rose hava kabarcıkları üflüyordu.
- hava
- the element
- hava
- flourish
- havadan sudan
- trivial
- hava
- style
- hava
- the air
- hava
- to air
- hava
- {i} splash
- hava
- air of
- (havadan karaya atılan füze-69) kısa menzilli taarruz füzesi
- (Askeri) short range attack missile
- Hava
- (Askeri) Advisory Group for Aerospace Research and Development
- Müşterek Havadan Karaya Uzaktan Atılan Füze
- (Askeri) Joint Air-to-Surface Standoff Missile
- Müşterek Mühimmat Etkinliği Elkitabı (JMEM)/havadan karaya silahlanma sistemi
- (Askeri) Joint Munitions Effectiveness Manual (JMEM)/air-to surface weaponeering system
- geliştirilmiş orta menzilli havadan havaya fırlatılan füze
- (Askeri) advanced medium-range air-to-air missile
- hava
- ambience
- hava
- airs
The airspace around the airport was closed temporarily.
- Havaalanı uçuşlara geçici olarak kapatıldı.
She's always putting on airs.
- O her zaman hava atıyor.
- hava
- law air rights
- hava
- strain
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
- hava
- swank
- hava
- showing off
He's just showing off in front of the girls.
- Tek yaptığı kızların önünde hava atmak.
There were teenagers in the park showing off on their skateboards.
- Parkta kaykaylarında hava atan gençler vardı.
- hava
- ambiance
- hava
- aroma
- hava
- splurge
- hava
- air; weather; atmosphere; climate; air, tune; wind; liking, pleasure; mood; style; attractiveness, charm; showing-off, airs, ostentation; naught, nothing, nil; aerial
- hava
- sky
Our hot-air balloon rose into the sky.
- Sıcak hava balonumuz gökyüzüne yükseldi
It will be cold and the sky will be overcast.
- Hava soğuk olacak ve gökyüzü basık olacak.
- hava
- mus. pitch of a note
- hava
- melody, tune, air
- hava
- one's pleasure, whim; mood, humor, state of mind
- hava
- atmospheric
- hava
- atmosphere, prevailing emotional state
- hava
- shades
- hava
- nothing, bosh
- hava
- flavour [Brit.]
- hava
- wind, breeze
- hava
- aerial
The aircraft was conducting aerial reconnaissance.
- Uçak havadan keşif yapıyor.
- hava
- air, atmosphere
- hava
- airs, affectation
- hava
- wind
Floods, violent wind storms, droughts, killing frosts, and the problems of air pollution have all, on occasion, influenced modern society.
- Seller, şiddetli rüzgar fırtınaları, kuraklıklar, öldürücü donlar ve hava kirliliği sorunları hepsi,ara sıra, modern toplumu etkilenmiştir.
It is windy today, isn't it?
- Bugün hava rüzgarlı, değil mi?
- hava
- atmosphere
The higher in the atmosphere you travel, the less air there is.
- Atmosferde ne kadar yüksekte seyahat edersen o kadar az hava vardır.
There was a tense atmosphere in the room.
- Odada gergin bir hava vardı.
- hava
- environment, social environment
- hava
- aero
They study aerospace engineering at the university.
- Onlar üniversitede havacılık mühendisliği okuyorlar.
Tom is an unemployed aeronautical engineer.
- Tom işsiz bir havacılık mühendisidir.
- hava
- style, style of expression
- hava
- side
- hava
- vanity
- hava
- music
Music surrounds our lives like air.
- Müzik hayatımızı hava gibi çevreler.
- hava
- smell
Even the air smelled different.
- Hava bile farklı kokuyordu.
The air smells like spring flowers.
- Hava bahar çiçekleri gibi kokuyor.
- hava
- cavatina
- hava
- mien
- havadan sudan
- nitpicking
- her havadan çalmak
- 1. to be versatile. 2. to claim to be knowledgeable about many different things
- hesaplanan havadan salma noktası; muhtemel durum alternatif yol planı
- (Askeri) computed air release point; contingency alternate route plan
- ileri hava kontrolörü (havadan)
- (Askeri) (A) forward air controller (airborne)
- konvansiyonel havadan fırlatılan cruise füzesi
- (Askeri) conventional air-launched cruise missile
- kötü havadan etkilenmiş
- weather worn
- kötü havalarda havadan atma sistemi
- (Askeri) adverse weather aerial delivery system
- kısa menzilli havadan atılan füze
- sidewinder
- kısa menzilli havadan karaya taarruz füzesi; sistem değişimi ve modernizasyonu
- (Askeri) short-range air-to-surface attack missile; system replacement and modernization
- müşterek havadan indirme/hava ulaştırmacılığı eğitimi
- (Askeri) joint airborne/air transportability training
- müşterek havadan muhabere merkezi/komuta yeri
- (Askeri) joint airborne communications center/command post
- müşterek idari yönerge; müşterek havadan indirme denetlemesi
- (Askeri) joint administrative instruction; joint airdrop inspection
- taktik havadan atılan sahte hedef
- (Askeri) tactical air-launched decoy