hastalar

listen to the pronunciation of hastalar
التركية - الإنجليزية
patients

Some doctors say something to please their patients. - Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.

The condition of the patients changes every day. - Hastaların durumu her gün değişir.

the sick

He intends to devote his life to curing the sick in India. - O, hayatını Hindistan'daki hastaları tedavi etmeye adamak istiyor.

Make sure that the sick are properly cared for. - Hastalara uygun şekilde bakıldığından emin ol.

clientele
hasta
sick

The dog seems to have been sick. - Köpek hasta gibi görünüyor.

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

hasta
patient

Dr. Bell treated the patient. - Dr. Bell hastayı tedavi etti.

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

hasta
ill

He has been confined to his bed with illness. - Hastalığından dolayı yatağına hapsedildi.

I think you'd better take a rest; you look ill. - Sanırım dinlensen iyi olur; hasta görünüyorsun.

hasta
{s} diseased
hasta
under the weather
hasta
{i} client
hasta
ailing

The ailing aunt let out a sigh. - Hasta teyze iç çekti.

hasta
{i} sufferer
hasta
invalid

Do I look like an invalid? - Hasta gibi mi görünüyorum?

hasta
(Argo) gippy
hasta
weather
hasta
(Argo) crook
hasta
cracked
hasta
about the gills
hasta
queer
hasta
mad

She made believe that she was sick. - O, kendisinin hasta olduğuna inandırdı.

Tom made a big donation to the hospital. - Tom hastaneye büyük bir bağış yaptı.

hasta
crazy

I was crazy about that boy. - Ben o delikanlıya hastaydım.

hasta
patience

The patient lost his patience. - Hasta sabrını kaybetti.

hasta
indisposed
hasta
ili
hasta
shot

One of the hunters was shot and had to be taken to hospital, where he is now making a speedy recovery. - Avcılardan biri vuruldu ve hastaneye götürülmek zorunda kaldı ve şimdi hızlı bir iyileşme gösteriyor.

hasta
poorly

A healthy person is a poorly examined sick person. - Sağlıklı bir kişi kötü muayene edilmiş hasta bir kişidir.

hasta
nut

Why did they put Tom in a nuthouse? - Neden Tom'u bir akıl hastanesine koydular?

It's not a nuthouse, it's a psychiatric hospital. - Bu bir akıl hastanesi değil, bu bir psikiyatri hastanesi.

hasta
upset
hasta
into

His long sickness ran him into debt. - Onun uzun hastalığı onu borçlandırdı.

A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill. - Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.

hasta
freak
hasta
lover
hasta
peculiar
hasta
potty about
hasta
buff
hasta
keen on
hasta
sick person

That sick person's life is in danger. - O hasta kişinin hayatı tehlikede.

The sick person was only skin and bones. - Hasta adam sadece bir deri bir kemik kalmıştı.

hasta
hooked
hasta
sıck

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

The dog seems to be sick. - Köpek hasta gibi görünüyor.

hasta
{i} case

Take this medicine in case you get sick. - Hastalanırsan bu ilacı al.

Can a case be made for late-term abortions? - Bir hasta geç dönem kürtaj yapılabilir mi?

Hasta
(Tıp) healthless
ayakta tedavi gören hastalar
ambulant patients
hasta
valetudinarian
hasta
slang hard up, flat broke, penniless
hasta
slang losing (card)
hasta
fanatical
hasta
unsound
hasta
addicted to, excessively fond of: futbol hastası great soccer fan
hasta
weakly
hasta
ill, sick, poorly; cracked, mad, crazy, freak, potty about sb/sth; patient; invalid; fan, buff
hasta
fanatic
hasta
in bad health
hasta
unwell

He came to school even though he was unwell. - O, hasta olmasına rağmen okula geldi.

hasta
patient, sick person; invalid
hasta
fan
hasta
slang lazy student
hasta
sick, ill
hasta
valetudinary
hasta
bad

The hospital food wasn't as bad as I expected it to be. - Hastane yemeği olmasını beklediğimiz kadar kötü değil.

I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me. - Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.

hasta
potty
hasta
keen
hasta
weak

My mother was very weak from a long illness. - Annem uzun bir hastalıktan dolayı çok zayıftı.

They said he had a weak form of smallpox. - Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.

misafir ve hastalar
(Askeri) transient and patients
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف hastalar في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

hasta
Third-person singular simple present indicative form of hafta: has to; is required to

He hasta visit the doctor.

hasta
A hand gesture used to depict the meaning of a song
hasta
goodbye
hasta
Has to; is required to
hasta
{ü} (United States) see you later
hasta
{f} (Informal) has to, must, is required to
hasta
until
التركية - التركية

تعريف hastalar في التركية التركية القاموس.

hasta
na-mizaç
Hasta
(Osmanlı Dönemi) VASIB
Hasta
(Osmanlı Dönemi) CEVA'
Hasta
(Hukuk) BİMAR
Hasta
sayrı
Hasta
sökel
Hasta
pestil
hasta
Parasız, züğürt
hasta
Zihinsel yetenekleri bozulmuş olan
hasta
Sağlığı bozuk olan, esenliği yerinde olmayan (kimse, hayvan): "Annem o evin önü sofalı bir odasında hasta yatıyordu."- Y. K. Beyatlı
hasta
Aşırı düşkün, tutkun
hasta
Sağlığı bozuk olan, esenliği yerinde olmayan (kimse, hayvan)
hastalar
المفضلات