hasta

listen to the pronunciation of hasta
التركية - الإنجليزية
patient

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea. - Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır.

ill

He has been confined to his bed with illness. - Hastalığından dolayı yatağına hapsedildi.

I think you'd better take a rest; you look ill. - Sanırım dinlensen iyi olur; hasta görünüyorsun.

sick

The dog seems to have been sick. - Köpek hasta gibi görünüyor.

The girl appeared sick. - Kız hasta görünüyordu.

under the weather
ailing

The ailing aunt let out a sigh. - Hasta teyze iç çekti.

invalid

Do I look like an invalid? - Hasta gibi mi görünüyorum?

(Argo) gippy
weather
(Argo) crook
cracked
about the gills
queer
mad

The patient made a full recovery. - Hasta tamamen iyileşti.

Tom made a big donation to the hospital. - Tom hastaneye büyük bir bağış yaptı.

crazy

I was crazy about that boy. - Ben o delikanlıya hastaydım.

patience

The patient lost his patience. - Hasta sabrını kaybetti.

indisposed
ili
valetudinarian
slang hard up, flat broke, penniless
slang losing (card)
fanatical
unsound
addicted to, excessively fond of: futbol hastası great soccer fan
buff
case

Can a case be made for late-term abortions? - Bir hasta geç dönem kürtaj yapılabilir mi?

Take this medicine in case you get sick. - Hastalanırsan bu ilacı al.

poorly

A healthy person is a poorly examined sick person. - Sağlıklı bir kişi kötü muayene edilmiş hasta bir kişidir.

weakly
ill, sick, poorly; cracked, mad, crazy, freak, potty about sb/sth; patient; invalid; fan, buff
fanatic
diseased
in bad health
unwell

He came to school even though he was unwell. - O, hasta olmasına rağmen okula geldi.

patient, sick person; invalid
fan
slang lazy student
sufferer
sick, ill
client
valetudinary
shot

One of the hunters was shot and had to be taken to hospital, where he is now making a speedy recovery. - Avcılardan biri vuruldu ve hastaneye götürülmek zorunda kaldı ve şimdi hızlı bir iyileşme gösteriyor.

nut

Why did they put Tom in a nuthouse? - Neden Tom'u bir akıl hastanesine koydular?

It's not a nuthouse, it's a psychiatric hospital. - Bu bir akıl hastanesi değil, bu bir psikiyatri hastanesi.

upset
into

Tom was admitted into the hospital. - Tom hastaneye kabul edildi.

You should take her illness into consideration. - Onun hastalığına dikkat etmelisin.

freak
lover
peculiar
potty about
keen on
sick person

The sick person was only skin and bones. - Hasta adam sadece bir deri bir kemik kalmıştı.

You're a very sick person. - Çok hasta bir insansın.

hooked
sıck

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

The dog seems to be sick. - Köpek hasta gibi görünüyor.

(Tıp) healthless
bad

I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me. - Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.

The hospital food wasn't as bad as I expected it to be. - Hastane yemeği olmasını beklediğimiz kadar kötü değil.

potty
keen
weak

He feels weak after his illness. - O, hastalığından sonra zayıf hissediyor.

They said he had a weak form of smallpox. - Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.

hasta bezi
Underpad
hasta olmak
1. to get sick; to be ill. 2. slang to go to class unprepared
hasta veya yaralı
(Askeri) patient
hasta bakıcı
(Askeri) nurse
hasta duş yatağı
(Tıp) shower trolley
hasta duşu
(Tıp) shower trolley
hasta düşmek
fall ill
hasta etmek
make sick
hasta etmek
unsettle
hasta etmek
make someone sick
hasta eğitimi
(Tıp) patient education
hasta eğitimi
(Tıp) education
hasta güvenliği
patient safety
hasta hakları
rights of patients
hasta iyileşmek
be on the mend
hasta kabul oranı
(Askeri) admission rate
hasta karyolası
(Tıp) hospital bed
hasta katılımı
(Tıp) patient participation
hasta muayenesi
practice
hasta olmak
ill

It's better to be poor and in good health than rich and ill. - Yoksul ve sağlıklı olmak zengin ve hasta olmaktan iyidir.

hasta olmak
get sick

I don't want to get sick. - Hasta olmak istemiyorum.

hasta olmak
fall sick
hasta olmak
crazy
hasta olmak
be mad about
hasta olmak
to be mad about
hasta olmak
mad
hasta olmak
mad about
hasta olmak
be mad
hasta olmak
to be sick
hasta olmak
become sick
hasta olmak
be crazy about
hasta olmak
be crazy
hasta teskeresi
(Askeri) litter
hasta ve yaralılar
(Askeri) patients
hasta yakınları
patient's relatives
hasta yakınları
patient relatives
hasta yönetimi
(Tıp) patient management
hasta olmak
be ill
hasta olmak
crazy about
hasta olmak
Become ill
hasta yatağında
on one's sickbed
hasta akış paterni
(Tıp) patient flow pattern
hasta arındırması
(Çevre) patient decontamination
hasta bakmak
care patient
hasta bakmak
look after patient
hasta bakmak
care for patient
hasta bakmak
nurse somebody through
hasta bakmak
see a patient
hasta bakım ekibi
(Tıp) patient care team
hasta bayramı
lammas-day
hasta başında yapılan
clinical
hasta diyeti
invalid diet
hasta dosyası
patient's history
hasta düşmek
to fall ill
hasta düşmek
to get sick
hasta edercesine
sickeningly
hasta edici
sicklily
hasta etmek
to make (someone) ill
hasta etmek
a) to make (sb) ill b) to make sb sick, to give sb the pip
hasta etmek
make ill
hasta etmek
sicken
hasta etmek
indispose
hasta gibi
seedy
hasta göndermek
send patient
hasta görünen
green
hasta hissediyorum
I feel ill
hasta hissetmek
feel ill
hasta intikal ihtiyaçları merkezi
(Askeri) patient movement requirements center
hasta iskemlesi
invalid's wheelchair
hasta kâğıdı
sick report
hasta kötüleşmek
take a turn for the worse
hasta küçük bir oğlana ne verebiliriz
What can we give a sick little boy
hasta listesi
sick list
hasta mevcudu
(Askeri) patients remaining
hasta muayene fişi
(Eğitim) medical examination form
hasta mısınız
Do you feel sick
hasta nakli
(Tıp) patient transfer
hasta numarası yapmak
pretend to be sick
hasta numarası yapmak
sham ill
hasta numarası yapmak
malinger
hasta odası
sick room
hasta odası
sickroom
hasta olduğu için gelmemek
be on sick leave
hasta olma
unsoundness
hasta olma hali
(Tıp) morbidity
hasta olmak
be sick
hasta olmak
fall ill
hasta olmak
feel queer
hasta olmak
a) to become ill, to get sick b) to be mad (about), to be crazy (about), to be keen on, te be fond of, to go overboard (about sb/sth
hasta olmak
feel sick
hasta olmak
get ill
hasta olmak
ail
hasta olmak
take ill
hasta olmak
be taken ill
hasta olmak
feel ill
hasta olmamak
be not ill
hasta olmamak
be not sick
hasta oluş
weakness
hasta perhizi
invalid diet
hasta raporu
sick report
hasta rolü yapan kimse
malingerer
hasta rolü yapma
(Pisikoloji, Ruhbilim) malingering
hasta sevk etmek
send a patient
hasta sevk maddesi
(Askeri) patient movement item
hasta sevki
(Tıp) transfer of patient
hasta tahliye muhtemel durum kiti
(Askeri) patient evacuation contingency kit
hasta takibi
(Tıp) patient follow-up
hasta taşıt gemisi
(Askeri) hospital transport
hasta tedavi etmek
treat a patient
hasta torbası
air sickness bag
hasta torbası lütfen
an air sickness bag
hasta vagonu
ambulance coach
hasta yakını
patient relative
hasta yakını
patient's relative
hasta yatağı
sickbed
hasta yatma
sickbed
hasta yatmak
take to one's bed
hasta yatmak
(deyim) flat on one's back
hasta yatmak
to lie sick
hasta yatırmak
admit a patient to a hospital
hasta ziyareti
visit of patients
hasta ziyareti
visitation
hasta ziyaretleri
patient visits
hasta özgeçmişi
patient's history
hasta ısıtıcısı
(Askeri) patient-heater
hasta şerbeti
caudle
hasta, çorbası tasta
(Konuşma Dili) He's not really very sick
hastanede yatan hasta
in patient
hastanede yatmayan hasta
outpatient
harekat alanı hasta nakil ihtiyaçları merkezi
(Askeri) theater patient movement requirements center
hasta olmak
sick

I don't want to get sick. - Hasta olmak istemiyorum.

I'm sick of being sick. - Hasta olmaktan bıktım.

hastalar
patients

Some doctors say something to please their patients. - Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.

The condition of the patients changes every day. - Hastaların durumu her gün değişir.

acil hasta
(Tıp) emergency patient
bayan hasta
a female patient
erkek hasta
a male patient
görünmek (güzel, hasta vb)
look
ruhen hasta
sick
hasta olmak
sicken
hasta olmak
being ill
Küresel Hasta Ulaştırma İhtiyaçları Merkezi
(Askeri) Global Patient Movement Requirements Center
askeri hasta idare timi
(Askeri) military patient administration team
ayakta tedavi edilen hasta
outpatient
ağır hasta
seriously ill
ağır hasta olmak
be in a bad way
ağır hasta olmak
to be in a bad way
beni hasta ediyorsun
You make me sick
biraz hasta
a little bit ill
ciddi olarak hasta veya yaralı; istihbarat ilgi beyanı
(Askeri) seriously ill or injured; statement of intelligence interest
doktor hasta gizliliği
doctor-patient confidentiality
evde hasta muayenesi
domiciliary visit
fakir ve hasta kimse
lazar
hastalar
the sick

He intends to devote his life to curing the sick in India. - O, hayatını Hindistan'daki hastaları tedavi etmeye adamak istiyor.

Make sure that the sick are properly cared for. - Hastalara uygun şekilde bakıldığından emin ol.

hastalar
clientele
iyi olmaz hasta
incurable
müşterek hasta intikal ihtiyaçları merkezi
(Askeri) joint patient movement requirements center
müşterek hasta intikal takımı
(Askeri) joint patient movement team
numaradan hasta
malingerer
paralel izleme çoklu birlik dönüşü; hasta sevk talebi; hasta sevk ihtiyacı
(Askeri) parallel track multiunit return; patient movement request; patient movement requirement
paralel izleme çoklu birliği; yolculuk malzemesi; hasta sevki; koruyucu hekimlik
(Askeri) parallel track multiunit; passage material; patient movement; preventive medicine; program manager; provost marshal
tekerlekli hasta sedyesi
(Askeri) wheeled litter
yalandan hasta
faker
yalandan hasta
simulator
yalnız hasta tarafından algılanan
subjective
yaralı veya hasta
(Askeri) injured or ill
الإنجليزية - الإنجليزية
Third-person singular simple present indicative form of hafta: has to; is required to

He hasta visit the doctor.

A hand gesture used to depict the meaning of a song
goodbye
Has to; is required to
{ü} (United States) see you later
{f} (Informal) has to, must, is required to
until
hasta la vista
See you later

The Terminator: Hasta la vista, baby.

التركية - التركية
Parasız, züğürt
Zihinsel yetenekleri bozulmuş olan
Sağlığı bozuk olan, esenliği yerinde olmayan (kimse, hayvan): "Annem o evin önü sofalı bir odasında hasta yatıyordu."- Y. K. Beyatlı
Aşırı düşkün, tutkun
Sağlığı bozuk olan, esenliği yerinde olmayan (kimse, hayvan)
na-mizaç
(Osmanlı Dönemi) VASIB
(Osmanlı Dönemi) CEVA'
(Hukuk) BİMAR
sayrı
sökel
pestil
hasta maskesi
Solunum yoluyla bulaşabilen hastalıklardan korunmak için veya kirli havayı teneffüs etmemek için kullanılan maske
hasta bakıcı
Hekimin tedavi ile ilgili buyruklarını yerine getirip hastaya bakan, hemşirelere yardım eden kimse
hasta bakıcılık
Hasta bakıcı olma durumu
hasta bakıcılık
Hasta bakıcının işi
hasta etmek
Hasta olmasına yol açmak
Hasta olmak
(Osmanlı Dönemi) KARH
ağır hasta
İyileşmesi güç olan hastalığa yakalanmış (kimse)
hasta
المفضلات