تعريف hareket في التركية الإنجليزية القاموس.
- motion
Mary made a slight motion with her head.
- Mary başıyla hafif bir hareket yaptı.
The man lay motionless.
- Adam hareketsiz yatıyordu.
- movement
He is awkward in his movements.
- O hareketlerinde hantaldır.
The statistical data presented in her paper is of great use for us in estimating the frequency of the movement.
- Onun raporunda sunulan istatistiki veriler hareketin sıklığını tahmin etmede bizim için çok faydalı.
- move
George felt the train begin to move.
- George trenin hareket etmeye başladığını hissetti.
Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
- travel
The earth travels in an orbit around the sun.
- Dünya güneşin etrafında bir yörüngede hareket eder.
Light travels much faster than sound.
- Işık sesten çok daha hızlı hareket eder.
- behavior
This movement had a great impact on the behavior of women.
- Bu hareketin, kadınların davranışları üzerine büyük bir etkisi vardı.
- movement; move; motion; act, behaviour, conduct; activity, action; departure, start
- handling
- evolvement
- (Gıda) action times activation energy
- militate
- (Gıda) action times
- ultrasonic
- doings
- animation
- flight
My flight will depart in an hour.
- Uçağım bir saat içinde hareket edecek.
I need a flight that leaves on Monday afternoon.
- Pazartesi öğleden sonra hareket eden bir uçuşa ihtiyacım var.
- despite
- kinesis
- behave
Don't behave lightly.
- Düşünmeden hareket etme.
- (Askeri) travelling speed
- commotion
- conversation
- (Bilgisayar) transactional
- walk
You must be completely still and walk on your tip-toes. The baby is asleep.
- Sen tamamen hareketsiz olmalısın ve parmak uçlarında yürümelisin. Bebek uyuyor.
Go to work, send your kids to school. Follow fashion, act normal, walk on the pavements, watch TV. Save for your old age. Obey the law. Repeat with me: I am free.
- İşe git, çocuklarını okula gönder. Modayı takip et, normal hareket et, kaldırımda yürü, televizyon izle. Yaşlılığın için para biriktir. Kanunlara uy. Benimle birlikte tekrarla: Ben özgürüm.
- (Askeri) weigh
- step
- transaction
This is an illegal transaction.
- Bu yasadışı bir harekettir.
- earthquake, tremor
- movement, organized movement
- locomotion
- stroke
- rail. traffic
- demeanour [Brit.]
- motion, movement, action
- bearing
- setout
- behaviour [Brit.]
- starting
The train was just on the point of starting when I got to the station.
- İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
- deportment
- stir, activity
- (Hukuk) movement, act, conduct
- gesture
She gave me a hand gesture I didn't understand.
- O bana anlamadığım bir el hareketi yaptı.
We didn't know how to interpret the dismissive gesture that Tom made with his hands.
- Tom'un yaptığı lakayıt el hareketini nasıl yorumlayacağımızı bilemedik.
- exercising, exercises, exercise
- conduct
- play
Tom doesn't always play by the rules.
- Tom her zaman kurallara göre hareket etmez.
She played a part in the women's lib movement.
- Kadınların özgürlüğü hareketinde bir rol oynadı.
- act
It is imperative for you to act at once.
- Derhal hareket etmen zorunludur.
Criminal law, also known as penal law, involves prosecution for an act that has been classified as a crime.
- Ceza hukuku, ceza yasası olarak da bilinen, bir suç olarak sınıflandırılmış olan bir hareket için takibat gerektirir.
- action
AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
- AIDS sadece her birey buna karşı harekete geçmeye karar verirse durdurulabilir.
Her actions are inconsistent with her words.
- Hareketleri ile sözleri tutarsız.
- act, action, deed; conduct, behavior
- mus. tempo
- life
Layla had to act to save her life.
- Leyla hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorunda kaldı.
His brazen act of defiance almost cost him his life.
- Onun yüzsüzce meydan okuma hareketi neredeyse hayatına mal oluyordu.
- front
The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
- Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
- activity
- departure
In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there.
- Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.
- behaviour
- deed
His brave deed earned him respect.
- Onun cesur hareketi ona saygı kazandırdı.
- stir
The politician stirred up the workers.
- Politikacı işçileri harekete geçirdi.
- off-block
- be moving
- moving in
- in the motion
- movement of
- the act
- move of
- {f} activated
- start
The day she started for Paris was rainy.
- Onun, Paris'e hareket ettiği gün yağmurlu idi.
You will miss the train, unless you start for the station at once.
- Derhal istasyona hareket etmezsen, treni kaçıracaksın.
- {i} demeanour
- hareket etmek
- act
I had to act at once.
- Hemen hareket etmek zorunda kaldım.
If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.
- Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
- hareket etmek
- move
We have to move very quickly.
- Çok hızlı şekilde hareket etmek zorundayız.
Look, Tom, we have to move.
- Bak, Tom, hareket etmek zorundayız.
- hareket etmek
- take off
- hareket cetveli rail
- timetable
- hareket eder
- driven
- hareket ettirmek
- wag
- hareket gücü
- (Fizik,Gıda) momentum
- hareket tarzı
- manner
I don't like her manner.
- Onun hareket tarzını sevmiyorum.
- hareket eden
- mobilizing
- hareket eden
- mobile
- hareket etme
- start
- hareket etmek
- (deyim) get cracking
- hareket etmek
- (deyim) make for
- hareket etmek
- do
- hareket etmek
- take out
- hareket etmek
- get off
- hareket etmek
- (deyim) fuck around
- hareket etmek
- comport oneself
- hareket etmek
- leave
Be prepared to leave.
- Hareket etmek için hazır ol.
The train is about to leave.
- Tren hareket etmek üzere.
- hareket etmek
- set off
- hareket etmek
- get around
- hareket etmek
- set over
- hareket etmek
- set out
- hareket etmek
- start
The bus was about to start.
- Otobüs hareket etmek üzere idi.
The train was just on the point of starting when I got to the station.
- İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
- hareket etmek
- (deyim) fuck about
- hareket etmek
- pull away
- hareket etmek
- conduct
- hareket etmek
- start off
- hareket etmek
- pull out
- hareket etmek
- wiggle
- hareket etmek / ettirmek
- move
- hareket harbi
- (Askeri) mobile warfare
- hareket harbi
- (Askeri) war of movement
- hareket hattı
- (Askeri) course of action
- hareket hızı
- movement speed
- hareket kolu
- starting lever
- hareket kolu
- lever
- hareket planı
- plan of action
- hareket verme
- start
- hareket şekli
- (Askeri) course of action
- Hareket Ordusu
- The Action Army
- hareket bilim
- Kinesiology
- hareket eden
- moving
I see something moving.
- Hareket eden bir şey görüyorum.
It is very dangerous to jump aboard the train when it is moving.
- Hareket eden trene atlamak çok tehlikelidir.
- hareket etme
- moving
The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
- Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
I've got to keep moving.
- Hareket etmeyi sürdürmek zorundayım.
- hareket etüdü
- (İdari Yönetim) Motion study
- hareket tarzı
- behavior
- hareket alanı
- (Havacılık) movement area
- hareket alanı
- swing
- hareket alanı
- travel range
- hareket alanı
- radius of action
- hareket alanı
- elbowroom
- hareket bilimi
- mechanics
- hareket dairesi
- dispatcher's office
- hareket derzi
- movement joint
- hareket dingili
- live axle
- hareket dişlisi
- gear drive
- hareket dişlisi
- running gear
- hareket edebilen
- motile
- hareket eden
- acting
- hareket empedansı
- motional impedance
- hareket etme
- hold still
- hareket etmek
- pull away from the kerb
- hareket etmek
- budge
- hareket etmek
- play
- hareket etmek
- behave
- hareket etmek
- (gemi) get under weigh
- hareket etmek
- deport oneself
- hareket etmek
- waggle
- hareket etmek
- comport oneslf
- hareket etmek
- move off
- hareket etmek
- pull
- hareket etmek
- 1. to move, stir, act. 2. to act, behave. 3. to set out, start; to depart. 4. to leave for
- hareket etmek
- a) to move devinmek b) (taşıt) to move off c) to get off, to set out yola çıkmak d) to depart, to leave kalkmak e) to act, to conduct, to behave davranmak
- hareket etmemek
- stand still
- hareket etmemek
- be at a standstill
- hareket etmemek
- steady
- hareket etmemek
- hold still
- hareket etmeyin
- Don't move
- hareket ettirici
- driving
- hareket ettirici
- locomotive
- hareket ettirici
- motor
- hareket ettirme
- motivation
- hareket ettirmek
- drive
- hareket ettirmek
- motivate
- hareket ettirmek
- stir
- hareket ettirmek
- budge
- hareket ettirmek
- to move
- hareket eğimi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) movement gradient
- hareket flaması
- blue peter
- hareket halinde
- astir
- hareket halinde
- on the go
- hareket halinde
- in motion
Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion.
- Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.
Do not open while the train is in motion.
- Tren hareket halindeyken açma.
- hareket halinde
- on the wing
- hareket halinde
- on the move
Tom is always on the move.
- Tom her zaman hareket halinde.
Tom is constantly on the move.
- Tom sürekli hareket halindedir.
- hareket halinde olma
- activity
- hareket hızı
- running speed
- hareket ile ilgili
- kinematic
- hareket izni vermemek
- ground
- hareket kabiliyeti yüksek
- flexible
- hareket kabiliyeti yüksek
- flexile
- hareket kabiliyeti yüksek çok amaçlı tekerlekli araç
- (Askeri) high mobility multipurpose wheeled vehicle
- hareket kabiliyeti, hareket kabiliyeti engelleme ve/veya beka
- (Askeri) mobility, countermobility, and/or survivability
- hareket kaydı
- (Bilgisayar,Teknik) transaction record
- hareket kodu
- (Bilgisayar) transaction code
- hareket kolu
- motion bar, starting lever
- hareket kolu
- starting handle; crank
- hareket kuvveti
- motivity
- hareket memuru
- dispatcher
Tom is working as a dispatcher.
- Tom bir hareket memuru olarak çalışıyor.
Tom has been working as a dispatcher.
- Tom bir hareket memuru olarak çalışıyor.
- hareket merkezi
- center of motion
- hareket miktarı
- quantity of motion
- hareket no
- (Bilgisayar) transaction id
- hareket noktası
- 1. point of departure, departure. 2. starting point (of a matter, discussion, etc.)
- hareket noktası
- starting point
- hareket noktası
- point of departure
- hareket pinyonu
- drive pinion
- hareket planı
- (Hukuk) action plan
- hareket plağı
- (Fizyoloji) motory disc
- hareket plağı
- (Fizyoloji) motor plate
- hareket saati
- departure time
- hareket saati
- (Askeri) station time
- hareket serbestliği
- free swing
- hareket serbestliği
- rope
- hareket tarzı
- proceeding
- hareket tarzı
- behaviour [Brit.]
- hareket tarzı
- manners
- hareket tarzı
- (Hukuk) modus operandi, policy
- hareket tarzı
- (Askeri) course of action
- hareket tarzı
- policy
- hareket tarzını belirleyen
- policy making
- hareket ve intikal raporu
- (Askeri) movement report
- hareket veren
- actuator
- hareket yarıçapı
- radius of action
- hareket yönü
- (Otomotiv) direction of movement
- hareket özgürlüğü
- free swing
- hareket özgürlüğü
- freedom of movement
- hareket özgürlüğü
- rope
- hareket özgürlüğü
- free hand
- Hava Kuvvetleri Hareket Tarzı Direktifi
- (Askeri) Air Force Policy Directive
- Hava indirme görev komutanı; Hava Hareket Komutanlığı; Kara Kuvvetleri Malzeme K
- (Askeri) airborne mission commander; Air Mobility Command; Army Materiel Command
- hava hareket filosu; Kara Kuvvetleri idari yapısı; Mevcudat Yönetim Sistemi
- (Askeri) air mobility squadron; Army management structure; Asset Management System
- hava hareket tümeni
- (Askeri) air mobility division
- hava hareket unsuru; anten üzerindeki elektronik
- (Askeri) air mobility element; antenna mounted electronics
- havadan hareket destek filosu
- (Askeri) air mobility support squadron
- ani hareket
- flick
- acayip hareket
- quirk
- düşünmeden hareket eden
- impulsive
- gösterişli hareket
- flourish
- ihtiyatlı hareket etmek
- reef
- sessizce hareket etmek
- creep
- yavaş yavaş hareket ettirmek
- inch
- birlikte hareket etmek
- concert
- askeri hareket
- (Askeri) military action
- birlikte hareket etmek
- liaise
- boyunca hareket etmek
- go
- centilmenlik dışı hareket
- (Spor) misconduct