Yapman gereken tek şey bu kitabı ona uzatmak.
- All you have to do is to hand this book to him.
Raporu ona uzatmak istedim ama unuttum.
- I intended to hand the paper to him, but I forgot to.
Saatin akrep ve yelkovanı altından yapılmış.
- The hands of the clock are made of gold.
Karar vermek senin ellerinde.
- The decision is in your hands.
Bütün okul teklif vermek için elini kaldırdı gibi görünüyordu.
- It seemed like the whole school raised their hand to bid.
Saatin akrep ve yelkovanı altından yapılmış.
- The hands of the clock are made of gold.
Hastanenin sol tarafında bankayı göreceksin.
- You'll see the bank on the left hand side of the hospital.
Bir taraftan ağır kayıplar verdik fakat diğer taraftan deneyimden birçok şey öğrendik.
- On the one hand we suffered a heavy loss, but on the other hand we learned a great deal from the experience.
Onunla ustalıkla başa çıktın.
- You handled that deftly.
Onunla çok ustaca başa çıktın.
- You handled that very skillfully.
Tom ellerini alkışladı.
- Tom clapped his hands.
Tom elleriyle heyecanla alkışladı.
- Tom clapped his hands together excitedly.
Öğrencilerden biri soru sormak için parmak kaldırdı.
- One of the students raised his hand to ask a question.
Elim soğuktan o kadar uyuşmuş ki parmaklarımı hareket ettiremiyorum.
- My hand is so numb with cold that I can't move my fingers.
O yetenekli bir adam ama diğer taraftan o bizim hakkımızda çok soru soruyor.
- He is able man, but on the other hand he asks too much of us.
Amatör şarkıcı eller aşağı yetenek yarışmasında birincilik ödülünü almıştır.
- The amateur singer won first in the talent show hands down.
Mary yakışıklı bir itfaiye eri tarafından kurtarıldı.
- Mary was rescued by a handsome fireman.
Kurtarma ekipleri depremin kurbanlarına malzeme dağıtacak.
- The rescue workers are going to hand out supplies to the victims of the earthquake.
Bir erkeğin elinde bir demet çiçek varsa, bu onun botanik çalışmayacağı, fakat anatomi çalışacağı anlamına gelir.
- If a guy has got a bunch of flowers in his hand, it means that he is going to practise not botany, but anatomy.
Yardım edebilir miyim?
- Can I give you a hand?
Sana yardım edebilir miyim?
- Could I give you a hand?
Onunla ustalıkla başa çıktın.
- You handled that deftly.
Aleti ustalıkla idare etti.
- He handled the tool skillfully.
Tom Mary'nin yanında onun elinden tutarak oturdu.
- Tom sat next Mary, holding her hand.
Al. Bunu yanında taşı. İşine yarayabilir.
- Here. Take this with you. It might come in handy.
Tom ben onu istediğimde asla hazır değildir.
- Tom is never on hand when I want him.
Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.
- Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.
Daima sözlüğünü el altında bulundur.
- Always have your dictionary close at hand.
El altında ekstra birkaç bataryaya sahip olmak asla kötü bir fikir değil.
- Having a few extra batteries handy is never a bad idea.
Tom'un sağ eli kontrol edilemez bir biçimde titremeye başladı.
- Tom's right hand began to shake uncontrollably.
El yıkama, bakterileri kontrol etmek için bir yoldur.
- Hand washing is one way to control bacteria.
Tom turuncu bir tulum giyiyordu ve elleri önünde kelepçeliydi.
- Tom was wearing an orange jumpsuit and his hands were cuffed in front of him.
Bu araba çok kolay kullanılır.
- This car handles very easily.
Bu makineyi idare etmek kolaydır.
- This machine is easy to handle.
Adam polise teslim edildi.
- The man was handed over to the police.
Felicja, Łazarz adında yakışıklı bir adamla evli.
- Felicja is married to a handsome man called Lazarz.
Topu yakalamak için elini kaldırdı.
- He put up his hand to catch the ball.
Bir tavşanı elle yakalamak zordur.
- It is difficult to catch a rabbit by hand.
Sınav kâğıtlarını öğretmene uzattım.
- I handed the examination papers in to the teacher.
Tom buzdolabından iki bira çıkardı ve birini Mary'ye uzattı.
- Tom got two beers out of the refrigerator and handed one to Mary.
Ben oldukça iyi bir işçiyim.
- I'm a pretty good handyman.
Onun el işçiliği becerisi vardır.
- He has skill in handwork.
Gerçekten sana yardım etmek isterim, ama ellerim bağlı.
- I would really like to help you, but my hands are tied.
Tom sadece gerektiği yerde yardım etmekten çok mutlu.
- Tom's only too happy to lend a hand where necessary.
Bir yandan, yer ucuz. Öte yandan, çok sıcak.
- On the one hand, the place is cheap. On the other hand, it's too hot.
Zeki ama bir yandan da sık sık dikkatsizce hatalar yapıyor.
- He is clever, but on the other hand he often makes careless mistakes.
Tom Mary'yi elinden yakaladı.
- Tom grabbed Mary by the hand.
Naomi çantasını bir elinden diğerine aldı.
- Naomi shifted her bag from one hand to the other.
Sana yardım edebilir miyim?
- Could I give you a hand?
Bana yardım edebilir misin?
- Can you give me a hand?
Onun el yazısı kötüdür.
- His handwriting is bad.
Onun iyi bir el yazısı var.
- She has good handwriting.
tobacco manufacturing A bundle of tobacco leaves tied together.
An index or pointer on a dial; such as the hour or minute hand of a clock.
On this hand and that hand, were hangings.
Four inches, a hand’s breadth, used in measuring the height of horses.
This fabric has a smooth, soft hand'.
a good hand.
Give him a hand.
an old hand at speaking.
he handed them the letter.
Given under my Hand and Seal of the State this 1st Day of January, 2010.
Bob gave Alice a hand to move the furniture.
to buy at second hand (when no longer in the producer’s hand, or when not new).
Forasmuch as many have taken in hand to set forth in order a declaration of those things which are most surely believed among us.
... hand-in-hand ...
... it's the materials that you have at hand ...