İşleri yarım bırakmamalısın.
- You shouldn't do things by halves.
Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
- Never do things by halves.
Sonunda, John ve Sue elmayı ikiye bölmeye karar verdiler.
- At last, John and Sue decided to cut the apple into halves.
Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
- Never do things by halves.
İşleri yarım bırakmamalısın.
- You shouldn't do things by halves.
Yarım düzine yumurta aldım.
- I bought half a dozen eggs.
Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
- He began his meal by drinking half a glass of ale.
Sonunda, John ve Sue elmayı ikiye bölmeye karar verdiler.
- At last, John and Sue decided to cut the apple into halves.
Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.
- Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car.
Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.
- Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book.
Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
- Never do things by halves.
İşleri yarım bırakmamalısın.
- You shouldn't do things by halves.
İş yapılır yapılmaz, genellikle beş buçuk civarında, akşam yemeği yemek için eve gelirim.
- Once the work is done, usually around half past five, I come home to have dinner.
Bir buçuk asırlık bir karmaşadan sonra kraliyet otoritesi yeniden kuruldu.
- Only after a century and a half of confusion was the royal authority restored.
İşini yarıda bırakma.
- Don't leave your work half done.
İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.
- The population of Italy is about half as large as that of Japan.
İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.
- The population of Italy is about half as large as that of Japan.
Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.
- My dog is almost half the size of yours.
Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
- Never do things by halves.
Tom, armudu yarı yarıya böldü.
- Tom cut the pear in half.
Tom kağıt parçasını yarı yarıya katladı.
- Tom folded the piece of paper in half.
Tom sadece kısmen şaka yapıyordu.
- Tom was only half joking.
Bu araba, motor silindirlerinin yarısını devre dışı bırakabilir.
- This car can deactivate half of its engine's cylinders.
Neredeyse yarım saattir bekliyorum.
- I have been waiting for almost half an hour.
Saat neredeyse yedi buçuktur.
- It's almost half past eleven.
Let's go halves in this big watermelon.
Three-quarters minus a quarter is a half.
Assumed from thence a half consent.
Their children spoke half in the speech of Ashdod.
A friendship so complete Portioned in halves between us.
I went to the bar where I bought a pint and two large brandies. ... Not brandy, she replied, but I could use a long drink - maybe a half of lager..
a half bushel; a half hour; a half dollar; a half view.
A half uncle or half aunt or half cousin.
The four halves of the house.
A half brother or half sister.
... connect the two halves of the world. ...
... and later, guide the explorers who will connect two halves of the world. ...