The international situation is becoming grave.
- Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
Tom often uses humor to defuse tense situations.
- Tom genellikle gergin durumları etkisiz hale getirmek için mizah kullanır.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
I'm surprised that building is still standing.
- Binanın hâlâ ayakta durduğuna şaşırdım.
We turned it into a state problem.
- Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
Fadil still doesn't believe Layla is guilty.
- Fadıl hâlâ Leyla'nın suçlu olduğuna inanmıyor.
Layla became irresistible.
- Leyla karşı konulmaz hale geldi.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
- Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
I don't care who your father is. You still have to follow my orders.
- Babanın kim olduğu umurumda değil. Hala benim emirlerime uymak zorundasın.
I'm still waiting for my order.
- Hâlâ siparişimi bekliyorum.
He is in good temper.
- O, iyi bir ruh hali içinde.
Tom has a bad temper.
- Tom'un kötü bir ruh hali var.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
In case it rains, I won't go.
- Yağmur yağması halinde, gitmem.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
The dispute was finally settled.
- Tartışma sonunda halledildi.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ taze.
From the look on his face, he is in a bad mood now.
- Görünüşe göre o şimdi kötü bir ruh hali içinde.
The victim's body was lying face down on the rug.
- Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
The plural form of 'person' is 'people', not 'persons'.
- 'person''ın çoğul hali 'people''dır, 'persons' değildir.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
I haven't figured that out yet.
- Onu henüz halletmedim.
Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
- Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.