التركية - الإنجليزية
تعريف haksızlık في التركية الإنجليزية القاموس.
- injustice
They're going to consider it a great injustice.
-Onlar bunu büyük bir haksızlık olarak düşünecekler.
They considered it a great injustice.
-Onlar bunun büyük bir haksızlık olduğunu düşündüler.
- unjustness
- wrong
It's wrong to trick people like that.
-Bir insanı öyle kandırmak haksızlık.
When have I ever wronged you?
-Ben sana ne zaman haksızlık ettim?
- unrighteousness
- wrongdoing
Was he, in fact, guilty of wrongdoing?
-Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?
- invidiousness
- inequity
- tort
- injustice, unfairness, wrong, a raw deal, a rough deal
- raw deal
- iniquity
- wrongfulness
- (Kanun) civil wrong
- unjustice
- tortuousness
- tortuosity
- unfairness
- unfair to
- shabby
- {i} injury
- haksızlık etmek
- to wrong, to be unfair (to), to do sb an injustice
- haksızlık etme
- of injustice
- haksızlık bu
- it is not fair
- haksızlık eden kimse
- wrongdoer
- haksızlık etmek
- do smb. an injustice
- haksızlık etmek
- wrong
He accused us of wronging him.
-Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- haksızlık etmek
- do wrong
- haksızlık etmek
- victimize
- haksızlık etmek
- 1. to act unjustly. 2. to do an injustice (to)
- haksızlık karşısında öfkelenme
- indignation
- haksızlık yapan kimse
- tort feasor
- haksızlık yapmak
- do an injustice
- haksızlık etmek
- unfair to
- haksızlık etmek
- unfair
- haksızlıklar
- injustices
- kendine haksızlık etmek
- being unfair/unjust to one's self. - "You are being unfair to yourself." "Kendine haksızlık ediyorsun."
- büyük haksızlık
- gross injustice
المصطلحات ذات الصلة
التركية - التركية
تعريف haksızlık في التركية التركية القاموس.
- Hak ve adalete aykırılık
- Haksız olma durumu
- Hak ve adalete aykırılık: "Sicil müdürü bu haksızlığa karşı köpürüyor."- M. Ş. Esendal
- haksızlık etmek
- Adalete aykırı davranmak, gadretmek
- Haksızlık etmek
- gadretmek