haklı

listen to the pronunciation of haklı
التركية - الإنجليزية
right

In North America, business operates on the customer is always right principle. - Kuzey Amerika'da işler, Her zaman müşteri haklıdır. prensibi ile yapılır.

Oh my, you're right, I didn't know that at all. - Amanın, sen haklısın, ben onu hiç bilmiyordum.

rightful
just

You might just be right. - Sadece haklı olabilirsin.

Justify your attitude, come on, justify being there when it all happened. - Davranışını haklı çıkar, haydi, bunların hepsi olduğunda orada olmanı haklı çıkar.

right, just; rightful, righteous
right, just
legitimate

I won't divorce you unless you give me a legitimate reason. - Haklı bir sebep söylemezsen seni boşamayacağım.

de jure
reasonable

It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time. - Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.

(Kanun) cogent
impartial
righteous
valid
eligible
dejure
fair

I'm fairly sure I'm right about this. - Bunun hakkında haklı olduğumdan oldukça eminim.

vindicated

I feel vindicated by the ruling. - Kararla haklı olduğumu hissediyorum.

haklı göstermek
justify
haklı iddia
just claim
haklı neden
cause
haklı çıkarmak
legitimize
haklı bulmak
to admit that (someone) has right on his side
haklı gurur
legitimate pride
haklı gösterme
apologia
haklı göstermek
to justify
haklı göstermek
bear smb. out
haklı neden
warrant

We agreed that his actions were warranted. - Onun eylemlerinin haklı neden olduğunu kabul ettik.

haklı neden
warranty
haklı neden
justification
haklı neden ileri sürmek
show cause
haklı olarak
deservedly

He is deservedly popular. - O haklı olarak popülerdir.

haklı olarak
with justification
haklı olarak
rightly

I don't rightly know. - Ben haklı olarak bilmiyorum.

haklı olarak
justly
haklı olarak
with reason
haklı olarak
properly
haklı olarak
justifiably
haklı olma
conviction
haklı olma
justness
haklı olma
being right
haklı olmak
to be right

Everyone wants to be right. - Herkes haklı olmak ister.

Sami always wants to be right in all situations. - Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.

haklı olmak
to be in the right
haklı çıkaran
justificatory
haklı çıkarma
vindication
haklı çıkarmak
prove smb. right
haklı çıkarmak
vindicate
haklı çıkarmak
to justify, to excuse
haklı çıkarmak
(Hukuk) justifiably
haklı çıkarmak
right
haklı çıkarmak
legitimatize
haklı çıkarmak
legitimate
haklı çıkarılabilir
justifiable
haklı çıkma
justification
haklı çıkmak
be proved right
haklı çıkmak
be justified
haklı çıkmak
(for someone) to turn out to be in the right
haklı çıkmak
to turn out to be right, to be justified
haklı ödül
just reward
haklı olarak
deserve

He is deservedly popular. - O haklı olarak popülerdir.

haklı olarak
well
haklı olarak
righteously
haklı olarak
rightfully
haklı olmak
right

Sami always wants to be right in all situations. - Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.

Everyone wants to be right. - Herkes haklı olmak ister.

haklı olmak
be in the right
haklı olmak
be right

Sami always wants to be right in all situations. - Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.

Everyone wants to be right. - Herkes haklı olmak ister.

korkularında haklı olmak
to be right to fear
haklı olarak
dejure
haklı olarak
just
iddiayı haklı bulmak
find a true bill
ipek barut haklı kese
(Askeri) powder silk
pek haklı olarak
in all conscience
التركية - التركية
Hakka uygun, doğru, yerinde
Davası, iddiası, düşüncesi veya davranışı doğru ve adalete uygun olan (kimse)
Hakka uygun, doğru, yerinde: "Fakat aşkta ne hak, ne haklı, ne haksız, ne de bir hakikat vardır."- M. Ş. Esendal
haklı olmak
Davası, iddiası, davranışı, düşüncesi adalete uygun olmak
haklı
المفضلات