hakçı

listen to the pronunciation of hakçı
التركية - الإنجليزية
conscientious
{a} scrupulous, exact justice, real honestly
governed by moral standard
Characterized by a regard to conscience; conformed to the dictates of conscience; said of actions
guided by or in accordance with conscience or sense of right and wrong; "a conscientious decision to speak out about injustice"
Someone who is conscientious is very careful to do their work properly. We are generally very conscientious about our work + conscientiously con·sci·en·tious·ly He studied conscientiously and enthusiastically. careful to do everything that it is your job or duty to do (conscientieux, from , from conscientia; CONSCIENCE)
characterized by extreme care and great effort; "conscientious application to the work at hand"; "painstaking research"; "scrupulous attention to details"
Influenced by conscience; governed by a strict regard to the dictates of conscience, or by the known or supposed rules of right and wrong; said of a person
Thorough, careful, or vigilant; implies a desire to do a task well
{s} wanting to do what is right; careful
guided by or in accordance with conscience or sense of right and wrong; "a conscientious decision to speak out about injustice
hak
right

Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests. - Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

hak
justice

My grandfather was a justice of the peace. - Büyükbabam bir sulh hakimiydi.

hak
benefit

Ill-gotten gains never benefit anyone. - Haksız kazançların kimseye faydası olmaz.

Let's give Tom the benefit of the doubt. - Tom'u haklı kabul edelim.

hak
fairness, adherence to the principles of justice
hak
equity
hak
share

I know that now, naturally, all are waiting for me to share something about my voyage. - Yolculuğum hakkında bir şey paylaşmak için doğal olarak şimdi herkesin beni beklediğini biliyorum.

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things. - Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

hak
verity
hak
exert
hak
rights

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

Marriage is a type of human rights violation. - Evlilik bir tür insan hakları ihlalidir.

hak
franchise
hak
title
hak
claim

She claims that she knows nothing about him. - O, onun hakkında bir şey bilmediğini iddia ediyor.

Tom claims he knows nothing about Mary. - Tom Mary hakkında hiçbir şey bilmediğini iddia ediyor.

hak
jus

It's not right for you to do something bad just because someone else has done something bad. - Sadece başka biri kötü bir şey yaptığı için kötü bir şey yapmanız hak değildir.

Justify your attitude, come on, justify being there when it all happened. - Davranışını haklı çıkar, haydi, bunların hepsi olduğunda orada olmanı haklı çıkar.

hak
justness
hâk
earth, soil
hak
allowance, margin (for trimming or hemming)
hak
the effort that one has put into something
hak
one's rightful due, one's right, share
hak
deserve to
hak
deserving of
hak
dibs
hak
(Hukuk) right, franchise
hak
warranty
hak
authority

Tom is an authority on the subject. - Tom konu hakkında bir otorite.

hak
warrant

I have a warrant for Tom's arrest. - Tom'un tutuklanması için haklı bir nedenim var.

We agreed that his actions were warranted. - Onun eylemlerinin haklı neden olduğunu kabul ettik.

hak
condign
hak
due

Give the devil his due. - Sezarın hakkını Sezara verin.

Give credit where credit is due. - Sezar'ın hakkı Sezar'a.

hak
justice, right dealing
hak
merit
hak
meed
hak
justification
التركية - التركية

تعريف hakçı في التركية التركية القاموس.

hak
Adalet
hak
Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç: "Üstelik adli tatil olduğu için hak sahipleri bekleşirler."- B. Felek
Hak
(Osmanlı Dönemi) her şeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah
hak
Maden, ağaç, taş üzerine elle yazı veya şekil oyma
hak
Doğru, gerçek: "Karacaoğlan der ki sözüm haktır."- Karacaoğlan
hak
Dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk
hak
Kâğıttaki yazıyı kazıma
hak
Pay. Emek karşılığı ücret
hak
Geçmiş ve harcanmış emek
HAK
(Osmanlı Dönemi) Bak: Hakk
Hak
(Osmanlı Dönemi) ZİMAM
HÂK
(Osmanlı Dönemi) f. Toprak. Turab.Hâk ol ki, Hüdâ mertebeni eyleye âli.Tâc-ı ser-i âlemdir o kim hâkk-ı kademdir
hak
Toprak
hak
Tanrı
hak
Gelinin babasına verilen armağan
hak
Tahıl ölçmeye yaran bir ölçeği yedi veya dokuz kilogram gelen tahta veya metalden yapılan araç
hakçı
المفضلات