Ne! Sen hâlâ o adamla birlikte misin? ve biz cevaplarız: Ne yapabilirim! Onu seviyorum!
- What! You're still with that guy? and we answer: What can I do! I LOVE him!
Bu adamın ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yok.
- I have no idea what that guy is thinking.
Tom öyle herifleden nefret eder.
- Tom hates guys like that.
Hadi yakalayalım şu herifi.
- Come on let's catch that guy.
Fransızca çalışıyor olmalıyım ama siz arkadaşlarla takılmak daha eğlenceli.
- I should be studying French, but it's more fun hanging out with you guys.
Sanırım Tom siz arkadaşlarıyla iki gece peş peşe takılmak istemiyordu.
- I think Tom didn't want to hang out with you guys two nights in a row.
Bütün adamlar onunla alay ettiler.
- The guys all made fun of him.
Ben o tip adam değilim.
- I'm not that type of guy.
O, kolay pes eden bir tip değildir.
- He is not the sort of guy who gives in easily.
Barın önünde çok sayıda acayip kılıklı tipler takılıyordu.
- Several guys were hanging around in front of the bar.
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Bireysel özgürlüklere saygılı olmalıyız.
- We must respect individual liberty.
Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.
- The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities.
Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur.
- Weight increase is the easiest method for personal development.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir.
- His manners are not those of a gentleman.
O hiç centilmen değil.
- He is not at all a gentleman.
Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
- The prouder the individual, the harsher the punishment.
Bireysel özgürlüklere saygılı olmalıyız.
- We must respect individual liberty.
Tokyo'da her çeşit millet yaşar.
- All sorts of people live in Tokyo.
İngilizler becerikli bir millettirler.
- The English are a practical people.
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Biz rakibiz, ortak değil.
- We're competitors, not partners.
Sadece Tom'la ortak oldum.
- I just made Tom partner.
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Biraz şarap içelim mi, ahbap?
- Are we gonna get some wine, dude?
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
TV'nin çocuklar için kötü olduğunu düşünüyor musun?
- You think that TV is bad for kids?
Lütfen onu diğer çocuklara uzat.
- Please pass it to the other kids.
Asya'da bir sürü insan vardır.
- There are many people in Asia.
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
Hiç kimse ukalayı sevmez.
- Nobody likes a wise guy.
Bir kadın erkeksiz bir şey değildir.
- A woman without a man is nothing.
Michael bir erkek adıdır ama Michelle bir bayan adıdır.
- Michael is a man's name but Michelle is a lady's name.
Bu, saatini bulan delikanlı.
- This is the boy who found your watch.
Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.
- A lot of boys are running in the park.
Yahudiler Tanrı tarafından seçilmiş bir ulustur.
- Jews are a people chosen by God.
Bu onların diğer uluslarla ortak neye sahip olduklarıdır.
- This is what they have in common with other peoples.
Beni seven bir arkadaşım var.
- I have a friend who loves me.
Süngerbob ve Patrick arkadaştır.
- Spongebob and Patrick are friends.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Ben erkek çocukların şarkı söylediğini duydum.
- I heard the boys singing.
Tom ve arkadaşları sahilde oturdu ve erkek çocuklarının yüzmesini izledi.
- Tom and his friends sat on the beach and watched the boys swimming.
Sosyal ağ siteleri, 13 yaşından küçük insanlar için tehlikelidir.
- Social networking sites are dangerous for people under 13.
Seyahat, insanları bilgili yapar.
- Traveling makes people knowledgeable.
Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.
- Pigeons stay with the same partner for life.
Tom asla benim eşim değildi.
- Tom was never my partner.
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Society and the individual are inseparable.
O benim eski içki arkadaşım.
- He's my old drinking buddy.
Acını hissediyorum, arkadaş.
- I feel your pain, buddy.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.
- Tom and I are soul mates.
Tom'un Avustralya'da bir kalem arkadaşı var.
- Tom has a pen pal in Australia.
Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.
- I halved the money with my pal.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
- Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
Bu çocuk küçük bir şeytan.
- That kid is a little demon.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
O mükemmel bir beyefendi.
- He is a perfect gentleman.
O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.
- He's quite a nice fellow but I don't like him.
Kallben iyi bir arkadaştır.
- He was a good fellow at heart.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
O gerçekten bir arkadaş değil, sadece bir tanıdık.
- He is not really a friend, just an acquaintance.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
- He has many acquaintances but few friends.
Mike yönetim kurulunda tek erkek.
- Mike is the only man on the board.
Ben bir yönetim danışmanıyım.
- I'm a management consultant.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Adanın sakinleri cana yakındır.
- The inhabitants of the island are friendly.
Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
- Tom is still just as friendly as he used to be.
Adanın sakinleri cana yakındır.
- The inhabitants of the island are friendly.
Köpekler insanın en yakın arkadaşlarıdır.
- Dogs are man's closest friends.
Siz çocuklar nereye gittiniz?
- Where did you guys go?
Tom Mary'nin diğer çocuklar ile dışarı çıkmasını istemiyordu.
- Tom didn't want Mary to go out with other guys.
Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
- You guys are totally clueless.
Neden siz beyler bana hep onu soruyorsunuz?
- Why do you guys always ask me that?
Hey beyler, lütfen biraz sakin olun.
- Hey guys, please be quiet.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
- Don't pick on younger kids.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
- A man with a full belly thinks no one is hungry.
Bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.
- The way to a man's heart is through his stomach.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Onlar karı koca oldu.
- They became man and wife.
Rahip onları koca ve karı ilan etti.
- The priest pronounced them man and wife.
Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.
- No man received enough votes to win the nomination.
Hiç kimse hatasız değildir.
- No man is without his faults.
Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
- I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
Ben sadece Zürih'e taşındım ve birçok şeyi yapmaktan zevk alıyorum.
- I have just moved to Zurich and enjoy doing many things.
Dünyada bazı insanlar, açlıktan çeker.
- Some people in the world suffer from hunger.
Dünya aptal insanlarla dolu.
- The world is full of dumb people.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Caddede bir kalabalık var.
- There is a crowd of people on the street.
Romatoid artrit belirtileri olan kişiler, ne yedikleri konusunda çok dikkatli olmalılar.
- People with rheumatoid arthritis symptoms should be careful about what they eat.
Tom piyanosunu taşımak için ona yardım edecek bazı kişiler arıyordu.
- Tom was looking for some people to help him move his piano.
O bir bayan olduğu için, bu yüzden o bir beyefendi.
- As she is a lady, so he is a gentleman.
Bay Hawk nazik bir beyefendidir.
- Mr. Hawk is a kind gentleman.
Donald Trump ünlü bir iş adamıdır.
- Donald Trump is a famous business person.
Tom sempatik bir adam.
- Tom is a likeable person.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
Fred tembel bir adam.
- Fred is a lazy fellow.
Böyle bir adamla tartışılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
- He ought to know better than to quarrel with such a fellow.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Benzer simaları olduğu için polisin iki kişiyi birbiriyle karıştırmış olması muhtemel.
- It is likely that the police confused the two individuals as they both had similar facial features.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.
- I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up.
Hiç kimse tam olarak kaç kişinin kendilerini hippi kabul ettiklerini bilmez.
- No one knows exactly how many people considered themselves hippies.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Konserde çok fazla kişi vardı.
- There were too many people at the concert.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
O sağlam genç bir adam.
- He is a robust young man.
Biz özgürlük dediğimizde onu Lincoln ile ilişkilendiriyoruz.
- When we say liberty, we associate it with Lincoln.
Asya'da Fransız dili genellikle romantizmle ilişkilendirilir.
- In Asia, French language is often associated with romantism.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
- Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.
- Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
The dog's left foreleg was broken, poor little guy.
This guy, here, controls the current, and this guy, here, measures the voltage.
Terry Kilmartin , applauded for every ‘um’ and ‘ah’, knew that he was being guyed and had the charm to make it funny.
Jane considers that guy to be very good looking.
See.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
How are you doing there, big guy? he asked.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
He was an all-around good guy to visit with and be around.
As we can't print them all together, the individual pages will have to be printed one by one.
individual personal pension; individual cream cakes.
Nice guys are historically the grail of dating. ... As both Nora and I reminisced and compared how we were treated by the manwhore and by the nice guy, the manwhore always won out.
Her reputation for being a wise guy made her new teachers hesitant about having her in their classes.
His horse won by three lengths.
- Onun atı üç boy farkla kazandı.
Tom measured the length of the board.
- Tom panonun boyunu ölçtü.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Who will ultimately decide?
- Eninde sonunda kim karar verecek?
Kelly's latest book appeared last week.
- Kelly'nin son kitabı geçen hafta çıktı.
His latest novel is well worth reading.
- Onun en son romanı okumaya değer.
Lastly, she went to America.
- Son olarak o Amerika'ya gitti.
The last time I went to China, I visited Shanghai.
- Çin'e gittiğim en son zaman, Şangay'ı ziyaret ettim.
What is the average height of the players?
- Oyuncuların boy ortalaması nedir?
Tom and his brother are about the same height.
- Tom ve erkek kardeşi yaklaşık aynı boyda.
The lioness finally gave chase to the gazelle.
- Dişi aslan sonunda ceylanı kovaladı.
Because of hunger and fatigue, the dog finally died.
- Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü.
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
Those tribes inhabit the desert all year round.
- O kabileler tüm yıl boyunca çölde yaşarlar.
Close the door after you.
- Sizden sonra kapıyı kapatın.
Tom closed his diary after writing about that day's events.
- Tom, o günkü olaylar hakkında yazdıktan sonra günlüğü kapattı.
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
He returned home three hours later.
- Üç saat sonra eve geri döndü.
Tom comes from another dimension.
- Tom başka bir boyuttandır.
What are the dimensions of the room?
- Odanın boyutları nedir?
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
My dog is almost half the size of yours.
- Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
I came to the conclusion that I had been deceived.
- Ben aldatılmış olduğum sonucuna vardım.
Only after a long dispute did they come to a conclusion.
- Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
Tom found the wallet he thought he'd lost after searching the house from top to bottom.
- Evi baştan aşağı aradıktan sonra Tom, kaybettiğini düşündüğü cüzdanı buldu.
Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next.
- Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.
Having finished my work, I left the office.
- İşimi bitirdikten sonra bürodan ayrıldım.
A few minutes after he finished his work, he went to bed.
- İşini bitirdikten birkaç dakika sonra, o yatmaya gitti.
You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
- Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
He took charge of the firm after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu üstüne aldı.
The first minutes after a heart attack are crucial.
- Bir kalp krizinden sonra ilk dakikalar çok önemlidir.
Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former.
- Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.
The end of which there were two little sketches of rhetoric and logic, the latter finishing with a specimen of a dispute in the Socratic method.
- Onun sonunda konuşma sanatı ve mantık ile ilgili , Socrates metodunda herhangi bir anlaşmazlık örneği ile biten ikincisinin sonunda iki küçük skeç vardı.
Sami learned he had terminal cancer.
- Sami son aşamada bir kanseri olduğunu öğrendi.
The fate of the hostages depends on the result of the negotiation.
- Tutsakların kaderi görüşmenin sonucuna göre değişir.
Fadil's devastating fate finally came to light.
- Fadıl'ın yıkıcı kaderi sonunda gün ışığına çıktı.
The room looks different after I've changed the curtains.
- Perdeleri değiştirmemden sonra oda farklı görünüyor.
It made me supremely happy.
- Bu beni son derece mutlu etti.
I'm working full time in a bookshop until the end of September.
- Eylül sonuna kadar bir kitapçıda tam gün çalışıyorum.
One should add a full stop at the end of the sentence.
- Cümlenin sonunda nokta konulmalı.
The latest issue of the magazine will come out next Monday.
- Derginin son basımı gelecek pazartesi yayınlanacak.
... This is where communism and libertarianism both converge. This guy, Hayek, thought that ...
... The guy who pioneered the procedure ...