Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
- Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
O hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.
- It was my grandfather that told me that story.
Ben sadece üç bin dolar yaptım.
- I just made three grand.
Ben büyük annemin yüzünü tam olarak hatırlamıyorum.
- I don't remember my grandmother's face accurately.
Babaannemin yüzünü tam olarak hatırlamıyorum.
- I don't remember my grandmother's face exactly.
Tom'un büyük büyük büyük babaannesi İskoçya'da yaşadı.
- Tom's great-great-great grandmother lived in Scotland.
Babaannen kaç yaşında?
- How old is your grandmother?
Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.
- It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate.
Büyükbabam sabah kahvaltısını genellikle saat altıda yer.
- My grandfather usually eats breakfast at six.
Benim torunum çok yüksek sesle bağırır.
- My grandson cries very loud.
Büyükusta satrançta en yüksek ulaşılabilir ünvandır.
- Grandmaster is the highest achievable title in chess.
Büyükanne bütün aileye yiyecek almak için markete gitti.
- Grandma walked to the market to buy food for the whole family.
Büyükanne bütün aileyi buz kesilmiş bırakarak öldü.
- Grandmother died, leaving the whole family stunned.
Büyükanne torunlarına tatlılar vermektedir.
- The grandmother gives sweets to her grandchildren.
Kuyruklu piyanonun hiçbir pedalı yoktur.
- The grand piano has no pedal at all.
O ezgiyi kuyruklu piyanosunda çaldı.
- She played that tune on her grand piano.
Büyükannem çok iyi göremez.
- My grandmother can't see very well.
Büyükannem çok iyi yemek pişirebilir.
- My grandmother can cook very well.
Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.
- It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate.
Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.
- Sometimes my grandfather talks to himself when left alone.
Büyükbaba ve büyükannelerim kroket oynamaktan hoşlanırlar.
- My grandparents enjoy playing croquet.
Ah, büyükanne, seni nasıl da seviyorum! Çok hoşsun!
- Oh, grandma, how I love you! You're so nice!
Üç tane güzel kız torunum var.
- I have three beautiful granddaughters.
Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
- I have bought an adorable doll for my granddaughter.
Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
- While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
Büyük jüri Tom'u cinayetle suçladı.
- The grand jury indicted Tom for murder.
Büyük jüri onu herhangi bir suçtan suçlu bulmadı.
- A grand jury found him not guilty of any crime.
Kuyruklu piyanonun hiçbir pedalı yoktur.
- The grand piano has no pedal at all.
O ezgiyi kuyruklu piyanosunda çaldı.
- She played that tune on her grand piano.
Büyük jüri Tom'u cinayetle suçladı.
- The grand jury indicted Tom for murder.
Büyük jüri onu herhangi bir suçtan suçlu bulmadı.
- A grand jury found him not guilty of any crime.
Everything quickly gets impossibly sensitive, aesthetic, ethereal, and opaquely lovely, yet there is a Grand Guignol thread running through it all that results in constant ominous tension, as though something dreadfully beautiful is going to happen at any moment—i.e., the author is going to turn queer.
Grand Poobah of Leopard Lodge No. 462 in Milwaukee.
Grand C is the highest C on a 76-key keyboard.
He once played golf with the grand poobah of their company.
The grand prize on the game show was a brand new Cadillac.
The bill came to a grand total of $2560.
Seth is Amal's grandfather.
Judy was sitting in the grandstand.
... grand theories, you don't have theories to explain things. ...
... The Colorado River is carving out the Grand Canyon. ...