Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
- Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
O hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.
- It was my grandfather that told me that story.
Ben sadece üç bin dolar yaptım.
- I just made three grand.
Babaannemin yüzünü tam olarak hatırlamıyorum.
- I don't remember my grandmother's face exactly.
Ben büyük annemin yüzünü tam olarak hatırlamıyorum.
- I don't remember my grandmother's face accurately.
Babaannem uçabiliyor.
- My grandmother can fly.
Babaannem 75 yaşında.
- My grandma is 75 years old.
Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.
- It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate.
Büyükbabam sabah kahvaltısını genellikle saat altıda yer.
- My grandfather usually eats breakfast at six.
Büyükusta satrançta en yüksek ulaşılabilir ünvandır.
- Grandmaster is the highest achievable title in chess.
Daha yüksek sesle konuş. Büyükbaban pek de iyi duymuyor.
- Speak louder. Your grandfather's hearing isn't so good.
Büyükannem kendisinin bütün hayatını bana anlattı.
- My grandmother told me about her whole life.
Ben doğmadan önce bütün büyük ebeveynlerim ölmüştü.
- By the time I was born, all my grandparents had died.
Büyükanne torunlarına tatlılar vermektedir.
- The grandmother gives sweets to her grandchildren.
Kuyruklu piyanonun hiçbir pedalı yoktur.
- The grand piano has no pedal at all.
O ezgiyi kuyruklu piyanosunda çaldı.
- She played that tune on her grand piano.
Büyükanne çok iyi görünüyordu.
- Grandmother looked very well.
Büyükannem çok iyi göremez.
- My grandmother can't see very well.
Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.
- Grandmother carried the table by herself.
Büyükbabam başını salladı ve gülümsedi.
- My grandfather nodded and smiled at me.
Ah, büyükanne, seni nasıl da seviyorum! Çok hoşsun!
- Oh, grandma, how I love you! You're so nice!
Büyükanne televizyon izlemekten hoşlanır.
- Grandma likes watching TV.
Büyük babam ve büyük annem kedi yavrusuna her gün bir sürü süt verdi ve kısa sürede yavru güzel ve tombul oldu.
- Every day grandfather and grandmother gave the kitten plenty of milk, and soon the kitten grew nice and plump.
Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
- I have bought an adorable doll for my granddaughter.
Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
- While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
Büyük jüri onu herhangi bir suçtan suçlu bulmadı.
- A grand jury found him not guilty of any crime.
Büyük jüri Tom'u cinayetle suçladı.
- The grand jury indicted Tom for murder.
Kuyruklu piyanonun hiçbir pedalı yoktur.
- The grand piano has no pedal at all.
O ezgiyi kuyruklu piyanosunda çaldı.
- She played that tune on her grand piano.
Büyük jüri onu herhangi bir suçtan suçlu bulmadı.
- A grand jury found him not guilty of any crime.
Büyük jüri, polis memurunu suçlamamaya karar verdi.
- The grand jury decided not to indict the police officer.
Everything quickly gets impossibly sensitive, aesthetic, ethereal, and opaquely lovely, yet there is a Grand Guignol thread running through it all that results in constant ominous tension, as though something dreadfully beautiful is going to happen at any moment—i.e., the author is going to turn queer.
Grand Poobah of Leopard Lodge No. 462 in Milwaukee.
Grand C is the highest C on a 76-key keyboard.
He once played golf with the grand poobah of their company.
The grand prize on the game show was a brand new Cadillac.
The bill came to a grand total of $2560.
Seth is Amal's grandfather.
Judy was sitting in the grandstand.
... moves. But does that make you a grand master? No. Finding out the rules of chess is ...
... connie is a religious city where bill clinton or handsome influences grand ...