Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
- I know what a lucky boy I am.
İyi ki kimse ıslanmadı.
- Luckily nobody got wet.
İyi ki, Tom oradaydı.
- Luckily, Tom was there.
Allah'tan kimse yaralanmadı.
- Luckily nobody got injured.
Allah'tan kimse boğulmadı.
- Luckily nobody drowned.
Çok şükür hava düzeldi.
- Luckily, the weather turned out fine.
Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
- Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
Neyse ki, biz bir kaçış yolu bulduk.
- Luckily, we found an escape route.
Neyse ki, o oyunu kazandı.
- Luckily, he won the game.
Misafirler erken geldi, ama bereket versin ki ben zaten yemek yapmayı bitirmiştim.
- The guests have arrived early, but luckily I had already finished cooking.
Bereket versin ki, Tom'u onu yapmamaya ikna edebildim.
- Luckily, I was able to talk Tom out of doing that.
Allahtan, o iyi bir koltuk buldu.
- Luckily, he found a good seat.
Allahtan iki şoför de emniyet kemeri takıyordu.
- Luckily, both of the drivers were wearing seat belts.
Şans eseri o beni görmedi.
- Luckily he did not see me.
Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı.
- Luckily, Tom had some money I could borrow.