تعريف girişmek في التركية الإنجليزية القاموس.
- undertake
- embark
- embark upon
- begin
- approach
- fling
- kick off
- interfere
- enter upon
- enter into
- buckle down to
- attack
- address oneself to
- (Hukuk) to initiate, to engage in, to tackle, to launch in, to proceed
- enter on
- buckle oneself to
- set to
- take the initiative
- to begin to batter, beat, or thrash. (birbirine)
- have a bash
- fall to
- jut into
- to attempt, undertake; to set about, begin to
- to meddle, interfere; to mix up (in)
- to attempt, to enter into sth, to pitch into sth, to have a bash at; to go at sth, to knuckle down (to sth); (yemeğe) to pitch into sth; to begin to beat, to beat sb up
- {f} proceed
- start out
- set
- plow
- tangle
- begin beat
- knuckle down
- take up
- try
- fall
- attempt
Dan wanted to attempt the robbery.
- Dan soyguna girişmek istedi.
- have a bash at
- go into
- set out
- launch out
- {f} tackle
- venture upon
- wade in
- set off
- set about
- wade into
- set one's hand to
- knuckle down to
- start in
- {f} launch
- venture on
- take a step
- set oneself to do smth
- pitch into
- throw oneself into
- giriş
- access
They have access to the library.
- Onların kütüphaneye giriş izinleri var.
She gave me access to her records.
- Bana kayıtlarına giriş izni verdi.
- giriş
- login
The newest version uses facial-recognition software to validate a login.
- Yeni sürümü bir giriş doğrulamak için yüz tanıma yazılımı kullanır.
- giriş
- introduction
The introduction of the new tax is expected to affect the entire economy.
- Yeni vergi girişinin tüm ekonomiyi etkilemesi bekleniyor.
Yes. She got an introduction from her previous doctor and transferred to this hospital.
- Evet. O önceki doktorundan bir giriş aldı ve bu hastaneye transfer edildi.
- giriş
- {i} entry
You have an entry ticket.
- Senin bir giriş biletin var.
Tom was denied entry.
- Tom'un girişi reddedildi.
- giriş
- {i} entrance
I must sit for the entrance examination next year.
- Ben gelecek yıl giriş sınavına katılmalıyım.
We are, in large measure, responsible for students' success in the entrance exam.
- Biz öğrencilerin giriş sınavındaki başarılarından büyük ölçüde sorumluyuz.
- giriş
- input
Thanks for your input.
- Veri girişin için teşekkürler.
We gave them our input.
- Onlara bizim veri girişini verdik.
- girişmek 1
- to get tangled up, be intertwined. 2. to get into a fight or quarrel
- giriş
- (Bilgisayar) port
If you combine them in this way, you get a 14 port USB hub.
- Bunları bu şekilde birleştirirsen; 14 girişli bir USB çoklayıcı elde edersin.
- giriş
- vestibule
- giriş
- {i} induction
- giriş
- {i} intake
- giriş
- ingress
- giriş
- {i} prelude
- giriş
- {i} pass
He's studying hard so he can pass the entrance exam.
- Giriş sınavını geçebilsin diye, o sıkı çalışıyor.
He passed the entrance examination.
- Giriş sınavını geçti.
- giriş
- {i} enter
Tom must've heard us enter.
- Tom bizim girişimizi duymuş olmalı.
We saw her enter the room.
- Onun odaya girişini gördüm.
- girişme
- {i} undertaking
- giriş
- (Bilgisayar) home
Upon arriving home, he immediately set about preparing a meal.
- Eve vardıktan sonra derhal bir yemek hazırlamaya girişti.
- giriş
- preliminary
- giriş
- (Bilgisayar) line in
- giriş
- introductions
- giriş
- hail
- giriş
- (Bilgisayar) intro
In the introduction, the author is stating as follows.
- Giriş bölümünde, yazar aşağıda gösterildiği gibi belirtiyor.
Yes. She got an introduction from her previous doctor and transferred to this hospital.
- Evet. O önceki doktorundan bir giriş aldı ve bu hastaneye transfer edildi.
- giriş
- prequel
- giriş
- input/output
- girişme
- (Tıp) fusion
- girişme
- bout
- siyasi pazarlığa girişmek
- (Politika, Siyaset) bargain
- giriş
- door
The boy, upon seeing a butterfly, proceeded to run after it, provoking the anger of his mother, who had ordered him to stay quiet while she gossiped with the lady next door.
- Çocuk kelebeği gördüğünde, onu kovalamaya girişti, bitişikteki bayanla sohbet ederken ona sessiz kalmasını söyleyen annesini kızdırdı.
Tom paused in the doorway.
- Tom girişte durakladı.
- giriş
- admission
You must pay the admission fee here.
- Buraya giriş ücreti ödemelisiniz.
The admission costs six euros but on Sundays it's free.
- Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.
- giriş
- foyer
I will meet you in the hotel foyer.
- Ben sizi otelin giriş salonunda karşılayacağım.
- giriş
- inlet
- giriş
- preamble
- giriş
- prologue
- Giriş
- ıntroduction
The introduction of the new tax is expected to affect the entire economy.
- Yeni vergi girişinin tüm ekonomiyi etkilemesi bekleniyor.
Yes. She got an introduction from her previous doctor and transferred to this hospital.
- Evet. O önceki doktorundan bir giriş aldı ve bu hastaneye transfer edildi.
- giriş
- the introduction
- giriş
- logging in
- giriş
- interfere
- giriş
- entering
You are banned from entering this place.
- Buraya girişiniz yasaklandı.
- giriş
- introduction of
- giriş
- entry to
- Giriş
- penetration
- acele ile girişmek
- rush into
- azimle girişmek
- put one's hand to the plow
- azimle girişmek
- put one's hand to the plough
- başından büyük işe girişmek
- to bite off more than one can chew
- başından büyük işe girişmek
- bite off more than one can chew
- başından büyük işlere girişmek/karışmak
- to undertake things that are beyond one's powers, bite off more than one can chew
- bir işe girişmek
- engage in
- canla başla girişmek
- wire away
- canla başla girişmek
- wire in
- cesaret edip girişmek
- venture upon
- cesaret edip girişmek
- venture on
- ciddiyetle bir işe girişmek
- (Dilbilim) buckle down to
- düşünmeden girişmek
- rush
- düşünmeden girişmek
- rush into
- gayretle girişmek
- put one's hand to the plough
- gayretle girişmek
- put one's hand to the plow
- giriş
- going in, entering; entry, entrance, access, inlet; foyer, hall; doorway; admittance, admission; introduction; input
- giriş
- input , introduction , entry
- giriş
- checkin
The man is checking in at a hotel.
- Adam bir otelde giriş yapıyor.
- giriş
- influx
- giriş
- adit
- giriş
- gate
This is the main gate to their house.
- Onların evinin giriş kapısı burasıdır.
Admission is $30 at the gate.
- Giriş ücreti kapıda 30 dolar.
- giriş
- doorway
Tom was standing in the doorway.
- Tom girişte duruyordu.
Tom moved toward the doorway.
- Tom girişe doğru hareket etti.
- giriş
- entry, entrance
- giriş
- entree
- giriş
- inflow
- giriş
- ante
Please hang your coat in the anteroom.
- Lütfen ceketinizi giriş salonunda asın.
- giriş
- (Hukuk) admission, entry, accession, initiate, admission, input
- giriş
- exordium
- giriş
- admittance
No admittance during the performance.
- Gösteri boyunca giriş izni yoktur.
- giriş
- lead in
- giriş
- proem
- giriş
- (Tekstil) entrace
- giriş
- intrusion
- giriş
- ingression
- giriş
- leadin
- giriş
- {i} gateway
A car was blocking the gateway.
- Bir araba giriş kapısını kapatıyordu.
- girişme
- attack
- girişme
- launching
- hevesle girişmek
- buckle down to
- iddiaya girişmek/girmek/tutuşmak
- to make a bet with each other (about)
- imkânsız işe girişmek
- squere the circle
- işe balta ile girişmek
- to set about doing something like a bull in a china shop
- işe girişmek
- to set to work
- işe girişmek
- approach a task
- işe girişmek
- to embark on a job enthusi
- işe girişmek
- roll up one's sleeves
- işe girişmek
- get busy
- kampanya açmak/ya girişmek
- to start a campaign, begin a drive
- kavgaya girişmek
- cut up rough
- kavgaya tutuşmak/girişmek
- to start quarreling (with each other)
- mücâdeleye girişmek
- enter the lists
- rekabete girişmek
- enter into rivalry with
- sille tokat girişmek
- fly out at smb
- tekme tokat girişmek
- beat up
- tekme tokat girişmek
- to beat sb up
- yemeğe girişmek
- walk into one's food
- yemeğe girişmek
- dig
- yemeğe girişmek
- dig into
- çarpışmaya girişmek
- to enter into combat