تعريف getirme في التركية الإنجليزية القاموس.
- introduction
- swap in
- (Bilgisayar) fetch
Throw a stick and watch the dog fetch it.
- Bir sopa at ve köpeğin onu alıp getirmesini izle.
He trained his dog to fetch the newspaper.
- Gazeteyi getirmesi için köpeğini eğitti.
- getirmek
- bring
Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
- Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
Tom wanted to bring home a souvenir.
- Tom eve bir hediyelik eşya getirmek istedi.
- getirme işini yaptırmak
- bring to the job
- geviş (getirme)
- rumination
- geri getirme
- to restore
- geviş getirme
- rumination
- geçirmez hale getirme
- proofing
- yerine getirme
- implement
- getirmek
- get
I just want to get my daughter back safely, that's all.
- Ben sadece kızımı güvenle geri getirmek istiyorum, bu kadar.
She makes it a rule to get up at six every morning.
- O her sabah altıda kalkmayı kural haline getirmektedir.
- getirmek
- {f} carry
You should do your best to carry out your promises.
- Sözlerinizi yerine getirmek için elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız.
- yerine getirme
- implementation
- getir
- brought
My uncle brought a new TV set for us.
- Dayım bizim için yeni bir TV seti getirdi.
I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
- getirmek
- {f} introduce
- getirmek
- {f} convey
- akla getirme
- association
- akla getirme
- evocation
- dile getirme
- utterance
- getirmek
- fetch
- getirmek
- bring along
- getirmek
- bear
- toz haline getirme
- dusting
- yerine getirme
- countercoil
- yerine getirme
- effecting
- yerine getirme
- effectuation
- yerine getirme
- keeping
- yerine getirme
- performance
- yerine getirme
- observance
- yerine getirme
- effectuating
- yerine getirme
- (Askeri) counterrecoil
- yerine getirme
- discharge
- yerine getirme
- fulfilment
- yerine getirme
- exercising
- yerine getirme
- pursuance
- yerine getirme
- exercise
- getir
- bring
In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
- Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
- Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
- dile getirme
- articulation
- emniyetli hale getirme
- (Askeri) make safe
- en iyi duruma getirme
- (Bilgisayar) optimization
- getir
- (Bilgisayar) import
It's important to unite as many workers as possible.
- Mümkün olduğunca çok sayıda işçiyi bir araya getirmek önemlidir.
The new law will bring about important changes in the educational system.
- Yeni yasa, eğitim sistemine önemli değişiklikler getirecektir.
- getirmek
- bring forth
- getirmek
- bring into
- getirmek
- swap-in
- getirmek
- provide
- getirmek
- yield
- getirmek
- hand in
- getirmek
- bringing
This is like bringing water to the sea.
- Bu, denize su getirmek gibidir.
- getirmek
- give
- getirmek
- put forward
- kendine getirme
- (Bilgisayar) recovery
- koloni haline getirme
- colonization
- motorize hale getirme
- (Askeri) motorise
- motorize hale getirme
- (Askeri) motorize
- uyumlu hale getirme
- adapting
- yenilik getirme
- innovation
- yerine getirme
- (Hukuk) fulfillment, implementation
- yerine getirme
- acquittal
- yerine getirme
- fulfillment
- yerine getirme
- execution
- yerine getirme
- redemption
- yerine getirme
- consummation
- yerine getirme
- administration
- getir
- brought into
Fadil was brought into the police station and questioned.
- Fadıl polis karakoluna getirildi ve sorgulandı.
A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
- Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
- getir
- bring into
- getir
- {f} bringing
Thanks for bringing me here.
- Beni buraya getirdiğiniz için teşekkürler.
Who are you bringing to the play?
- Oyuna kimi getiriyorsun?
- getir
- hand in
- getirmek
- produce
- getirmek
- maximize
- getirmek
- {f} usher
- getirmek
- return
Tom came to return a book he'd borrowed.
- Tom ödünç aldığı kitabı getirmek için geldi.
- getirmek
- bring of
- getirmek
- reduce
- Savunma Bakanlığı Acil Durumlar Makamı Bulup Getirme ve Analiz Sistemi
- (Askeri) Department of Defense (DOD) Emergency Authorities Retrieval and Analysis System
- akla yatkın hale getirme
- rationalization
- askerden tecrit, gayri askeri hale getirme
- (Askeri) demilitarization
- baskıya hazır hale getirme
- redaction
- bir araya getirme
- fabrication
- biraraya getirme
- assembling
- bitkisel melez meydana getirme
- crossfertilize
- bombayı etkisiz hale getirme
- bomb disposal
- cam haline getirme
- vitrification
- doygun hale getirme
- saturating
- dünyaya getirme
- generation
- eski hale getirme
- law complete restitution
- eski haline getirme
- restitution
- etkili hale getirme
- (Hukuk) enforcement
- etkisiz duruma getirme
- neutralization
- etkisiz hale getirme
- nullification
- etkisiz hale getirme (bomba)
- defusing
- ezerek toz haline getirme
- trituration
- gaz haline getirme
- gasification
- getir
- broughtinto
- getir
- handin
- getir
- galligaskins
- getir
- spat
- getir
- hand#in
- getir
- bringinto
- getirmek
- to reach (a period of time)
- getirmek
- an auxiliary verb used after some nouns: pişmanlık getirmek to feel regret, be regretful
- getirmek
- to appoint (someone) to (a position, an office, etc.), bring (someone) to (a position, an office, etc.), designate (someone) (a title)
- getirmek
- to bring; to fetch; to bring in, to yield, to give; to put forward, to bring; to bring forth
- getirmek
- to put forward, bring forth, set forth, present
- getirmek
- (çözüm) propose
- getirmek
- to bring in, yield, produce (income, profit, etc.)
- getirmek
- (faiz vb) return
- getirmek
- to bring, carry, convey (news, greetings, etc.)
- getirmek
- to produce, cause, bring forth, bring about, bring on
- getirmek
- take into
- getirmek
- work up
- getirmek
- to bring (something, someone) to (someone or a place)
- getirmek
- bring in
- getirmek
- (Hukuk) to introduce
- getirmek
- (konuyu) bring round
- getirmek
- to fetch
- getirmek
- to bring (something, someone) from (a place) to (someone or a place)
- getirmek
- pose
- haline getirme
- reduction
- hareketsiz hale getirme
- immobilization
- kesikli hale getirme
- (Matematik) discretization
- komut getirme
- (Bilgisayar,Teknik) instruction fetch
- kâr getirme yüzdesi
- productivity
- levha haline getirme
- lamination
- levye geri getirme yayı
- (Otomotiv) lever return spring
- meydana getirme
- doing
- meydana getirme
- constitution
- meydana getirme
- progeniture
- meydana getirme
- procreation
- patlayıcıları etkisiz hale getirme
- (Askeri) explosive ordnance disposal
- ruh haline getirme
- etherealising
- ruh haline getirme
- etherealisation
- sağlıklı hale getirme
- sanitation
- tanınmaz hale getirme
- disguise
- toz haline getirme
- powdering
- toz haline getirme
- pulverization
- uluslararası hale getirme
- internationalization
- vecit haline getirme
- enrapturing
- verimli hale getirme
- improvement
- yakarak toz haline getirme veya gelme
- calcination
- zararsız hale getirme
- disarmament
- özel göreve getirme
- secondment