That brings up another point I'd like to discuss.
- O, tartışmak istediğim başka bir konuya getirir.
I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
My uncle brought a new TV set for us.
- Dayım bizim için yeni bir TV seti getirdi.
In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
- Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
- Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
It's important to unite as many workers as possible.
- Mümkün olduğunca çok sayıda işçiyi bir araya getirmek önemlidir.
The new law will bring about important changes in the educational system.
- Yeni yasa, eğitim sistemine önemli değişiklikler getirecektir.
Sami was brought into the police station.
- Sami karakola getirildi.
A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
- Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide.
- Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.
Who are you bringing to the play?
- Oyuna kimi getiriyorsun?