Onu sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like him.
Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
Bu, peynir gibi kokuyor.
- This smells like cheese.
Stanford Üniversitesi, Larry Page ve Sergey Brin gibi girişimcileri yetiştirdi.
- Stanford University has educated entrepreneurs like Larry Page and Sergey Brin.
Özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize.
Oğlum adına özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise on behalf of my son.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
- Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Tom, Mary'nin onun yeni şarkısını beğenip beğenmeyeceğini görmek istiyor.
- Tom wants to see if Mary likes his new song.
Yürüme şeklini beğeniyorum.
- I like the way you walk.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.