gereğinden

listen to the pronunciation of gereğinden
التركية - الإنجليزية
extra
A supernumerary or walk-on in a film or play
Beyond what is due, usual, expected, or necessary; additional; supernumerary
an extra edition of a newspaper, which is printed outside of the normal printing cycle

extra, extra, read all about it!.

To an extraordinary degree

That day he ran to school extra fast.

pref. outside, external
Short for extra dividend A dividend in the form of either stock or cash in addition to the regular common dividend the company usually pays to shareholders Also referred to as a special dividend
a Diceless character, generally without any Traits, who occupies a very minor role in the Issue Usually doesnÕt even have a name
The short form of "extra dividend " A dividend in the form of stock or cash in addition to the regular or usual dividend the company has been paying
emphasis You can use extra in front of adjectives and adverbs to emphasize the quality that they are describing. I'd have to be extra careful What makes a magnificent garden extra special? = especially
an additional edition of a newspaper (usually to report a crisis) further or added; "called for additional troops"; "need extra help"; "an extra pair of shoes"; "I have no other shoes"; "there are other possibilities"
an edition of a newspaper published at a time other than the usual scheduled ones
An edition of a newspaper issued at a time other than the regular one
Extras are additional amounts of money that are added to the price that you have to pay for something. There are no hidden extras
An alternative name for the prime partial, most often used by Whitechapel
a Diceless character, generally without any Traits, who occupies a very minor role in the Issue Usually doesn¹t even have a name
added to a regular schedule; "a special holiday flight"; "put on special buses for the big game"
{i} one who performs a secondary role in a film; special edition, supplement
to go the extra mile: see mile
an additional edition of a newspaper (usually to report a crisis)
an added charge or fee, or something for which an additional charge is made
gerek
need

My clock needs to be fixed. - Saatimin onarılması gerekiyor.

I need medicine. Where is the pharmacy? - Bana ilaç gerek. Eczane nerede?

gereğinden fazla
over

They said I'm overqualified for that job. - Bu iş için gereğinden fazla kalifiye olduğumu söylediler.

You're overqualified for this job. - Sen bu iş için gereğinden fazla niteliklisin.

gereğinden çok
much needed
gereğinden fala sözcük kullanma
pleonasm
gereğinden fazla
overmuch
gereğinden fazla değer biçmek
overrate
gereğinden fazla kalmak
outstay
gereğinden fazla kalmak
overstay
gereğinden fazla olma
redundance
gereğinden fazla olma
redundancy
gereğinden fazla personeli olan
overmanned
gereğinden fazla üretmek
overproduce
gereğinden çok uğraşmak
break the fly on the wheel
gereğinden fazla
{s} redundant
gereğinden fazla
{s} unnecessary
gereğinden fazla
disproportionate
gerek
whether or

Tom was uncertain whether or not he should tell Mary. - Tom Mary'ye söyleyip söylememesi gerektiğinden emin değildi.

Tom wasn't certain whether or not he should tell Mary. - Tom Mary'ye söylemesi gerekip gerekmediğinden emin değildi.

gerek
demand

This problem demands immediate attention. - Bu soruna hemen dikkat edilmesi gerekir.

I demanded that he should pay. - Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.

gerek
want

Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston. - Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.

You want answers to questions you shouldn't ask. - Sormaman gereken sorulara cevaplar istiyorsun.

gerek
concern

Should we be concerned? - Endişeli olmamız gerekiyor mu?

That's nothing you need to concern yourself with. - Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.

gerek
occasion
gerek
ought

I think that you ought to apologize to her. - Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.

Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better. - Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.

gereğinden fazla
unduly
gereğinden fazla
bellyful
gerek
requirement

In my opinion, happiness has a few fundamental requirements. - Bana göre, mutluluğun birkaç temel gereksinimi var.

Our college won't admit Tom until he meets all the requirements. - Bizim üniversite bütün gereksinimleri karşılayıncaya kadar Tom'u kabul etmeyecek.

gerek
involvement
gerek
required to

Newton discovered that a force is required to change the speed or direction of movement of an object. - Newton gücün bir nesnenin hareket hızını ya da yönünü değiştirmek için gerekli olduğunu keşfetti.

Am I required to get a visa? - Vize almam gerekiyor mu?

gereğinden fazla
surplus
gereğinden fazla
extra
gerek
(Nükleer Bilimler) necessary

I find it necessary to be able to say what I feel. - Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.

It is necessary that every member observe these rules. - Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.

gerek
the need
gerek
necessity, need, requirement; necessary, needed; whether ... or
gerek
exigence
gerek
both ... and: Gerek annesi, gerek babası aynı yerdendirler. Both his mother and his father are from the same place
gerek
whether ... or: Gerek ben gideyim, gerek siz gidin, gerek o gitsin, farketmez. Whether it is I or you or he who goes, it does not make any difference
gerek
requisition
gerek
necessity

We understand the necessity of studying. - Eğitimin gerekliliğini anlıyoruz.

There is no necessity for you to do that. - Onu yapmana gerek yok.

gerek
exigency
gerek
repeated, preceding nouns or phrases in parallel position
gerek
pinch

This will come in handy in a pinch. - Bu gerektiğinde işe yarayacak.

You'll get used to living alone in a pinch. - Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.

gereğinden fazla
{s} superabundant
gereğinden fazla
{s} excrescent
işin gereğinden fazlaca yapılan
supererogatory
التركية - التركية

تعريف gereğinden في التركية التركية القاموس.

Gerek
(Hukuk) İKTİZA
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar
gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lazım: "Mecnunlara Leylâ gerek, bana seni gerek seni."- Yunus Emre
gerek
Güçlü ihtimal belirtir
gerek
İcap

Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir. - Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.

gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lâzım
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar: "Gerek baba, gerek de ana tarafından sofuluk göreneğine vâris olmadım."- Y. K. Beyatlı. İcap: "... millî güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi ... hâlinde belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklayabilir."- Anayasa
gerek
Güçlü ihtimal belirtir: "Bunların bir bildikleri olsa gerek."- M. Ş. Esendal