Tom found that he actually liked working for Mary.
- Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
Tom says he has actually seen a ghost.
- Tom gerçekten bir hayalet gördüğünü söylüyor.
I don't really like him, in fact, I hate him.
- Gerçekten ondan hoşlanmıyorum, aslında, ondan nefret ediyorum.
There are lots of theories about the origins of language, but, in fact, no one really knows.
- Aslında dilin kökeni hakkında birçok teori vardır, ama hiç kimse gerçekten bilmiyor.
Everyone was very surprised to discover that the slave girl was in reality a princess.
- Herkes köle kızın gerçekte bir prenses olduğunun keşfedilmesine çok şaşırmıştı.
In reality, the explanation is a bit more complicated than this, but you get the gist.
- Açıklama gerçekte bundan biraz daha karmaşık, ama sen özü anladın.
Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
- Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
Indeed he is young, but he is well experienced for his age.
- Gerçekten çok genç ama yaşına göre çok tecrübeli.
Thanks indeed, handy this!
- Gerçekten teşekkürler, bu çok kullanışlı.
I thought he loved you, but as it is, he loved another girl.
- Ben onun seni sevdiğini sanıyordum, ama gerçekte, o başka bir kız seviyordu.
It really doesn't matter to me where the water flows, as long as it is not in my wine.
- Benim şarabımın içinde olmadığı sürece suyun nereye aktığı benim için gerçekten önemli değil.
Was the money actually paid?
- Para gerçekten ödenildi mi?
Tom found that he actually liked working for Mary.
- Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
She's really smart, isn't she?
- O gerçekten akıllı, değil mi?
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Scientific truth is a creation of the human mind.
- Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.
Were they being told the truth?
- Gerçek onlara söyleniliyormuydu?
Tom was genuinely surprised.
- Tom gerçekten şaşırmıştı.
Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
- Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
I doubt the authenticity of the document.
- Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
I'm ashamed to say that it's true.
- Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.
The rumor can't be true.
- Söylenti gerçek olamaz.
Have you ever experienced virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç deneyimledin mi?
Have you ever tried using a virtual reality headset?
- Sanal gerçeklik kulaklığı kullanmayı hiç denedin mi?
The factual world is often weirder than the fictional world.
- Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
These are the facts. Think hard about them!
- Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!
Many economists are ignorant of that fact.
- Çok sayıda ekonomist, o gerçekten habersiz.
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
I really can't talk right now.
- Gerçekten şu anda konuşamam.
Tom isn't very good at concealing the way he really feels.
- Tom gerçekten hissettiği şekli gizlemede çok iyi değildir.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
- Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
What he says is gospel.
- Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
- Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
- Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
Esperanto is a truly regular and easy language.
- Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
I felt really positive.
- Gerçekten olumlu hissettim.
I know the real reason for his absence.
- Onun yokluğunun gerçek nedenini biliyorum.
He's holding the real story back from us.
- O gerçek hikayeyi bizden gizliyor.
I hid the true amount I spent from him.
- Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.
The true secret of writing a good letter is to write as if you were talking.
- İyi bir mektup yazmanın gerçek sırrı sanki konuşuyormuşsun gibi yazmaktır.
I think I'm starting to understand exactly what real love is.
- Sanırım gerçek aşkın ne olduğunu tam olarak anlamaya başlıyorum.
The portrait looks exactly like the real thing.
- Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
Is this all for real?
- Bunun hepsi gerçek mi?
At that time, I thought that I was going to die for real.
- O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.
She looks young, but in reality she's over 40.
- O genç görünüyor, ama gerçekte o, 40 yaşın üzerinde.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
You will answer truthfully, won't you?
- Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
I don't think he is truthful.
- Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.
That could literally ruin my life.
- O gerçekten hayatımı mahvedebilir.
She explains the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıklar.
Tom seemed really sincere.
- Tom gerçekten samimi görünüyordu.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.