Yeterince deneyim sahibi değilsin.
- Du verfügst nicht über genug Erfahrung.
Su yüzmek için yeterince sıcak.
- Das Wasser ist warm genug zum Schwimmen.
Bu ayakkabılar benim için yeterince büyük.
- Diese Schuhe sind mir groß genug.
Yeterince deneyim sahibi değilsin.
- Du verfügst nicht über genug Erfahrung.
O şimdilik kâfi gelecektir.
- That will be enough for the time being.
Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- This story is short enough to read in one lesson.
Hepimiz için yeterli yiyecek vardı.
- There was food enough for us all.
On bin yen yeterli mi?
- Is ten thousand yen enough?
Bir dil asla yeterli değildir.
- One language is never enough.
Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- This story is short enough to read in one lesson.
Sana yeterince teşekkür edemem.
- I can't thank you enough.
Bu kitap benim okumam için yeteri kadar kolaydır.
- This book is easy enough for me to read.
Yeteri kadar zamanım vardı, bu yüzden acele etmeme gerek yoktu.
- I had enough time, so I didn't need to hurry.
O, köpeğini her gün etle beslemek için yeterince zengin değildi.
- She wasn't wealthy enough to feed her dog meat every day.
Bazı köpek sahipleri köpeklerini yeterince besleyip beslemediklerini merak ediyorlar.
- Some dog owners wonder if they are feeding their dogs enough.
Bu, yeterli miktardan daha fazla
- It's more than enough.
Markku ve Liisa kıt kanaat geçinecek kadar yeterli miktara sahipti.
- Markku and Liisa had just enough to keep the wolf from the door.
Any universe simple enough to be understood is too simple to produce a mind able to understand it.
- Jedes Universum, das einfach genug ist, um verstanden zu werden, ist zu einfach, um einen Geist hervorzubringen, der es versteht.
You're not fast enough.
- Du bist nicht schnell genug.