genişce

listen to the pronunciation of genişce
التركية - الإنجليزية

تعريف genişce في التركية الإنجليزية القاموس.

genişçe
capaciously
genişçe
rather wide, somewhat broad
genişçe
broadly
genişçe
widely
geniş
large

Tom really does detest giving speeches in front of large audiences. - Tom geniş kitlenin önünde konuşma yapmaktan hoşlanmaz.

His family is very large. - Onun ailesi çok geniştir.

geniş
broad

He has broad shoulders. - Onun geniş omuzları vardı.

I am told he has a broad back. - Bana onun geniş bir arkası olduğu söylendi.

geniş
{s} wide

These insects are widely distributed. - Bu böcekler geniş bir alana yayıldılar.

My living room has wide windows. - Oturma odamda geniş pencereler var.

geniş
extensive

Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book. - Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.

The strong earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.

geniş
vast

A vast desert lay before us. - Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.

Sami loved hiking in the vast Canadian wilderness. - Sami, Kanada'nın geniş, vahşi doğasında yürüyüşe bayılıyordu.

geniş
exhaustive
Geniş
(Tıp) latus
Geniş
(Tıp) lata
geniş
spacious

Their dining room is very spacious. - Onların yemek odası çok geniş.

Father made our living room more spacious. - Baba oturma odamızı daha geniş yaptı.

geniş
{s} cosmical
geniş
{s} full
geniş
{s} extended

Never buy extended warranties. - Asla genişletilmiş garantiler almayın.

From Sendai I extended my journey to Aomori. - Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.

geniş
(Bilgisayar) expanded

The business has expanded by 50% this year. - İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.

Our sphere of influence has expanded so much since then. - Bizim etki sahamız o zamandan beri çok genişledi.

geniş
(Bilgisayar) thick
geniş
(Dilbilim) timeless
geniş
sweeping
geniş
(Bilgisayar) extend

The city wants to extend the road. - Şehir yolu genişletmek istiyor.

They extended their territory by conquest. - Onlar fetihle bölgelerini genişletti.

geniş
broader

We should judge matters on a broader basis. - Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.

geniş
commodious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

geniş
roomy
geniş
catholic
geniş
cosmic
geniş
voluminous
geniş
comprehensive
geniş
ample

There is an ample market for this product. - Bu ürün için geniş bir pazar var.

There's ample room in the attic. - Çatı katında geniş bir oda var.

geniş
expansive

When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that. - Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.

geniş
sizable
geniş
far-flung
geniş
wider

A polarized plug has two blades with one wider than the other. - Bir polarize fişin biri diğerinden daha geniş olan iki ağzı vardır.

Tom opened the door wider. - Tom kapıyı daha geniş açtı.

geniş
broadest
geniş
larger

China is larger than Japan. - Çin, Japonya'dan daha geniştir.

geniş
walk in
geniş
spacious, extensive, vast, expansive
geniş
obtuse
geniş
capacious

I'm wearing a jacket with capacious pockets. - Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

geniş
wide, broad; spacious, vast, roomy, ample; comprehensive, extensive, exhaustive; carefree
geniş
(Hukuk) broad, extensive
geniş
broadly
geniş
wide, broad
geniş
splay
geniş
open

Tom opened the door wider. - Tom kapıyı daha geniş açtı.

We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here. - Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.

geniş
elbowroom
geniş
diffuse
التركية - التركية

تعريف genişce في التركية التركية القاموس.

genişçe
Biraz geniş
genişçe
Biraz geniş: "Babam bu güvercinlere, gaz sandıklarından genişçe bir yuva yaptı."- M. Ş. Esendal
geniş
Bol
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BESAT
Geniş
(Osmanlı Dönemi) GAYDAK
Geniş
(Osmanlı Dönemi) CEVA'
Geniş
gen

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

Geniş
(Osmanlı Dönemi) FECM
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BAKIR
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BASİT
geniş
Eni çok olan, enli, vâsi: "Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu."- P. Safa
geniş
Eni çok olan, enli, vâsi
geniş
Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın
geniş
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat: "Besbelli geniş, olabildiğince umursamaz görünmek istiyordu."- A. İlhan. Çok
geniş
Çok

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

geniş
Alanı büyük olan, dar karşıtı: "Bu ağaç, bir geniş bostan duvarının dış tarafında idi."- O. C. Kaygılı
geniş
Bol (elbise)
geniş
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat
geniş
Alanı büyük olan, dar karşıtı
geniş
(Osmanlı Dönemi) vâsia