geniş

listen to the pronunciation of geniş
التركية - الإنجليزية
large

Her family is very large. - Onun ailesi çok geniş.

The river flooded a large area. - Nehir geniş bir alanı su altında bıraktı.

broad

She has broad shoulders. - Onun geniş omuzları var.

Jim has broad shoulders. - Jim'in geniş omuzları var.

extensive

The damage is too extensive. - Zarar çok geniş çaplıdır.

The fire caused extensive damage. - Yangın geniş çaplı hasara neden oldu.

Wide

The Mississippi River is deep and wide. - Mississippi Nehri derin ve geniştir.

My living room has wide windows. - Oturma odamda geniş pencereler var.

vast

Sami loved hiking in the vast Canadian wilderness. - Sami, Kanada'nın geniş, vahşi doğasında yürüyüşe bayılıyordu.

A vast desert lay before us. - Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.

spacious

This car is spacious and practical. - Bu araba geniş ve kullanışlı.

Spacious apartments in Tokyo are hard to come by. - Tokyo'da geniş dairelere uğraması zordur.

expansive

When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that. - Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.

ample

There is an ample market for this product. - Bu ürün için geniş bir pazar var.

There's ample room in the attic. - Çatı katında geniş bir oda var.

walk in
roomy
spacious, extensive, vast, expansive
extended

Chastity extended the youth. - Saflık gençliği genişletti.

They extended their territory by conquest. - Onlar fetihle bölgelerini genişletti.

commodious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

obtuse
capacious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

I'm wearing a jacket with capacious pockets. - Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.

wide, broad; spacious, vast, roomy, ample; comprehensive, extensive, exhaustive; carefree
cosmical
(Hukuk) broad, extensive
broadly
wide, broad
cosmic
splay
comprehensive
open

Tom opened the door wider. - Tom kapıyı daha geniş açtı.

Tom opened his mouth wide. - Tom onun ağzını geniş açtı.

full
exhaustive
(Tıp) latus
(Tıp) lata
(Bilgisayar) expanded

The business has expanded by 50% this year. - İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.

My attic will be expanded. - Benim tavan genişletilecek.

(Bilgisayar) thick
(Dilbilim) timeless
sweeping
(Bilgisayar) extend

She wants to extend the no-smoking area. - O, sigara içilmeyen alanı genişletmek istiyor.

They extended their territory by conquest. - Onlar fetihle bölgelerini genişletti.

broader

We should judge matters on a broader basis. - Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.

catholic
voluminous
sizable
far-flung
wider

We want to reach a wider audience. - Biz daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmak istiyoruz.

A polarized plug has two blades with one wider than the other. - Bir polarize fişin biri diğerinden daha geniş olan iki ağzı vardır.

broadest
larger

China is larger than Japan. - Çin, Japonya'dan daha geniştir.

elbowroom
diffuse
geniş kapsamlı
comprehensive
geniş olarak
broadly
geniş zaman
present tense

Which endings does this verb have in the present tense? - Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?

geniş kapsamlı
far reaching
geniş kapsamlı
all-inclusive
geniş alan
expanse
geniş ölçüde
widely

The economic of Japan grew up widely. - Japon ekonomisi geniş ölçüde büyüdü.

That novel was widely read. - O roman geniş ölçüde okundu.

geniş açılı (mercek)
wide-angle
geniş gönüllü
liberal
geniş zaman ortacı gram
present participle
geniş açı
(Geometri) Obtuse angel
geniş ağızlı büyük testi ya da çömlek
wide-mouthed jar or large test
geniş bir alana yayılmış olan
are spread over a wide area
geniş gönüllü
tolerant
geniş karınlı, dibi dar toprak kap
wide-bellied, narrow bottom pot
geniş mezhepli
with large denomination
geniş pantolon
wide pants
geniş ve derin bilgisi olan
which is broad and deep knowledge
geniş ve yayvan tencere
wide and shallow pan
geniş yelpaze
wide range
geniş alan
sweep
geniş alan ağır
(Askeri) wide-area network
geniş alan gözetlemesi
(Askeri) wide area surveillance
geniş açı
obtuse angle, wide angle
geniş açı
obtuse angle
geniş açı
geom . obtuse angle
geniş açık hendek
Rhine
geniş açılı
periscopic
geniş açılı
obtuse angled
geniş açılı
wide-angle
geniş bakış açılı
panoramic
geniş bakış açısı
perspective
geniş bant
(Askeri) wideband
geniş bant
broadband , wideband
geniş bardak
beaker
geniş başlı çivi
clout nail
geniş bilgi
wide knowledge
geniş bir alanda yapılan tartışma
(Hukuk) a wide-range debate
geniş bir alanı kapsayan
sweeping
geniş bir nefes almak
to breathe a sigh of relief
geniş biçimde
commodiously
geniş boru
duct
geniş cadde
boulevard
geniş ekonomi politikası ana hatları
(Hukuk) broad economic policy guidelines
geniş ekran
wide screen
geniş elbise
frock
geniş fikirli
broadminded
geniş fikirli
broad-minded, liberal
geniş fikirlilik
broadmindedness
geniş film
wide film
geniş gömme dolap
walk-in closet
geniş gömme dolap
walk in
geniş görünüm
panorama
geniş görüş açılı ön cam
panoramic windshield
geniş görüş sağlayan nokta
vantage point
geniş görüşlü
large-minded
geniş görüşlü
liberal
geniş görüşlülük
liberality
geniş hat
broad gauge
geniş kaldırım taşları
flagging
geniş kapsamlı
sweeping
geniş kapsamlı
well-rounded
geniş kapsamlı
far going
geniş kapsamlı
in depth
geniş kapsamlı
universal
geniş kapsamlı
across the board
geniş kapsamlı
omnibus
geniş kapsamlı
blanket
geniş kapsamlı
comprehensive; all-inclusive
geniş kapsamlı değişiklikler
sweeping changes
geniş kapsamlı olmak
cut across
geniş kapsamlı şey
catchall
geniş kenarlı gemici şapkası
sou'wester
geniş kenarlı gemici şapkası
southwester
geniş kenarlı şapka
sombrero
geniş kenarlı şapka
sun hat
geniş mezhepli excessively tolerant, free and easy
(in his/her sexual mores)
geniş olarak
extensively
geniş olarak açıklamak
amplify
geniş omuzlu
square shouldered
geniş otlaklı ovalar
(g. amer.) pampas
geniş plan
long shot, master shot
geniş römork; yerel terminal; ingiliz tonu
(Askeri) large tug; local terminal; long ton
geniş tabanlı
wide base
geniş tutmak
to do (something) taking every contingency into account
geniş ve rahat yer
elbowroom
geniş yer
stretch
geniş yeşillik düzlük
(kuzey amerika) prairie
geniş yorum
(Hukuk) broad interpretation
geniş yürekli
carefree, happy-go-lucky, easygoing
geniş yüzgeç
flapper
geniş zaman
aorist
geniş zaman gram
simple present tense, aorist
geniş zamanla geçmiş anlatımı
historical present
geniş çapta
large-scale
geniş çayır
savanna
geniş çayır
savannah
geniş çizgili
ribboned
geniş çukur
Rhine
geniş ölçekli tümleşme
large-scale integration
geniş ölçüde
on a vast scale
geniş ölçüde
on a large scale, greatly
geniş ölçüde yapılan
extensive
geniş ölçülü
(Hukuk) comprehensive
geniş özet
(Bilgisayar) abstract indicative
geniş özet
indicative abstract
geniş ünlü
(Dilbilim) wide vowel
geniş ünlü ling
broad vowel
geniş, orta hızlı RO/RO taşımacılığı
(Askeri) large, medium speed roll-on/roll-off
geçmiş zaman yerine kullanılan geniş zaman
historical present
geçmişte geniş zaman gram
aorist past: -erdi
geniş ölçüde
extensively
çevresi geniş
sociable
geniş kapsamlı
all inclusive
bilgisi geniş
learnedness
geniş kapsamlı
(Politika, Siyaset) large scale
geniş kapsamlı
overall
geniş zaman
(Dilbilim) the simple present tense
geniş ölçüde
far and wide
geniş ölçüde
greatly

Since the war, Japan has advanced greatly in science and technology. - Savaştan beri Japonya bilim ve teknolojide geniş ölçüde gelişti.

geniş görüşlü
cosmopolitan
geniş zaman
simple present tense
geniş çevre
great circle
geniş ölçüde
far-reaching
"Galaxy" adıyla tanınan uzun mesafeli, geniş gövdeli askeri nakliye uçağı
(Askeri) Galaxy
Geniş zaman
(Dilbilim) present simple tense
alanı geniş
wide field of
geniş kapsamlı
wide-ranging

My hobbies are not only wide-ranging but also useful. - Benim hobilerim sadece geniş kapsamlı değil fakat aynı zamanda faydalı da.

geniş zaman
present sımple
gönülü geniş
tolerant
oldukça geniş
wide
yüreği geniş
easygoing
Dijital Geniş Bant Veri Gönderme Sistemi
(Askeri) Digital Wideband Transmission System
at koşturacak kadar büyük/geniş
huge (room, house, etc.)
baseni geniş
broad in the beam
benekli geniş balık
jewfish
bunlar çok geniş
These are too wide
dalları geniş ve karşılıklı olan
brachiate
dar anlamlı bir sözcüğü geniş anlamda kullanma
synecdoche
dağarcığı geniş
copious
düz geniş
(Bilgisayar) flat large
en geniş anlamı ile açıklamak
maximize
geniş kapsamlı
indepth
geniş kapsamlı
farreaching
geniş kitle
large mass
geniş ölçüde
farreaching
geniş ölçüde
far reaching
geniş ölçüde
far going
havsalası geniş
tolerant, broad-minded
hayal gücü geniş olmak
have a great imagination
hayal gücü geniş olmak
have a vivid imagination
karnı geniş
lighthearted, carefree
karını geniş
easygoing, nonchalant
kelime dağarcığı geniş olma
copiousness
kısa menzilli geniş bant telsizi
(Askeri) short range wide band radio
mezhebi geniş
free and easy
mezhebi geniş
accommodating
mezhepi geniş excessively tolerant, free and easy
(in his/her sexual mores)
muhiti geniş
(someone) who knows a lot of people, who gets around
normal geniş bant
(Askeri) normal wideband
normal geniş bant hat sonlandırma birimi
(Askeri) normal wideband line termination unit
normal geniş bant terminali O
(Askeri) normal wideband terminal
orta kısmı geniş olan
beamy
yeterince geniş
huge enough
yeterince geniş
wide enough
yeterince geniş
large enough
yüreki geniş
carefree, happy-go-lucky, easygoing
çevresi geniş
well connected
çok geniş
(Hukuk) mammoth
çıkarma aracı personeli (geniş)
(Askeri) landing craft personnel (large)
üstü dar altı geniş elbise
dirndl
التركية - التركية
Bol
Eni çok olan, enli, vâsi: "Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu."- P. Safa
Eni çok olan, enli, vâsi
Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat: "Besbelli geniş, olabildiğince umursamaz görünmek istiyordu."- A. İlhan. Çok
Çok

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

Alanı büyük olan, dar karşıtı: "Bu ağaç, bir geniş bostan duvarının dış tarafında idi."- O. C. Kaygılı
Bol (elbise)
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat
Alanı büyük olan, dar karşıtı
(Osmanlı Dönemi) BESAT
(Osmanlı Dönemi) GAYDAK
(Osmanlı Dönemi) CEVA'
gen

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

(Osmanlı Dönemi) FECM
(Osmanlı Dönemi) BAKIR
(Osmanlı Dönemi) BASİT
(Osmanlı Dönemi) vâsia
geniş açı
Bir dik açıdan daha büyük olan açı
geniş gönüllü
Her olayı hoş karşılayan
geniş görüşlü
Konuları çok yönlü değerlendiren (kimse)
geniş görüşlülük
Konuları çok yönlü değerlendirme işi veya biçimi
geniş mezhepli
bakınız: mezhebi geniş
geniş ufuklu
Görüşü ve bakış açısı geniş olan (kimse)
geniş yürekli
Hemen, çabucak telâş göstermeyen, merak etmeyen, tasasız (kimse)
geniş zaman
Fiilin her zaman yapıldığını, yapılmakta olduğunu veya yapılacağını belirten zaman. Türkçede bu kip -r, -ir veya -er ekiyle kurulur: Başlar (başla-r), severim (sev-er-im), geliriz (gel-ir-iz) gibi
geniş zaman görünümü
Geniş zaman sıfat-fiiliyle yardımcı fiilin birlikte kullanılmasından doğan görünüm: Gelmez olmak. Görünmez olmak gibi
geniş zaman sıfat-fiili
Fiilin her zaman yapıldığını, yapılmakta olduğunu veya yapılacağını belirten sıfat-fiil. Türkçede bu biçim -ir, -er, -mez ekleriyle kurulur: Gelir (varidat), gider (masraf), güler yüz, bitmez iş, dinmez ağrı, görünmez kaza gibi
geniş ünlü
Alt çenenin açılmasıyla oluşan ünlü
Geniş kapsamlı
şümullü
eli geniş
Geçimi iyi olan, cömert
havsalası geniş
Hoşgörüsü olan, hiçbir şeye aldırış etmeyen
içi geniş
Sabırlı, rahat, huzurlu, gamsız, tasasız
işkembesi geniş
Hoş görülmeyecek şeyi de hoş gören, hazımlı
karnı geniş
Vurdumduymaz, tasasız
karnı geniş
Çok yemek yiyen, obur
mezhebi geniş
Namus konusunda aşırı hoşgörülü davranan (kimse)
ufku geniş
Uzağı görebilen, bakış açısı geniş
yüreği geniş
Hiçbir şeyi kendine tasa etmeyen