The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
I came to Japan from China.
- Çin'den Japonya'ya geldim.
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
Why did you come to Japan?
- Neden Japonya'ya geldin?
Social order does not come from nature. It is founded on customs.
- Toplumsal düzen doğadan gelmez. Gelenekler üzerine kurulmuştur.
Susan found out where the puppy had come from.
- Susan köpeğin nereden geldiğini öğrendi.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
Her dad won't be coming, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
Christmas is coming soon.
- Yakında Noel geliyor.
He came bearing a large bunch of flowers.
- O, büyük bir demet çiçek taşıyarak geldi.
These flowers come from Holland.
- Bu çiçekler Hollanda’dan geliyor.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.