Our wedding anniversary is coming soon.
- Evlilik yıl dönümümüz yakında geliyor.
She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
He is coming to see me tomorrow afternoon.
- O, yarın öğleden sonra beni görmeye geliyor.
Tom is coming to our school tomorrow.
- Tom yarın bizim okula geliyor.
Tom is coming upstairs.
- Tom üst kata geliyor.
Tom is coming up to Boston for a visit.
- Tom bir ziyaret için Boston'a geliyor.
I came to Japan from China.
- Çin'den Japonya'ya geldim.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
Why did you come to Japan?
- Neden Japonya'ya geldin?
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
Social order does not come from nature. It is founded on customs.
- Toplumsal düzen doğadan gelmez. Gelenekler üzerine kurulmuştur.
Did you come from a musical family?
- Müziksever bir aileden mi geldin?
Please pardon me for coming late.
- Lütfen geç geldiğimden dolayı beni affet.
She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ve gelecek yok; her şey sonsuz bir şimdikilikte akıyor.
He came bearing a large bunch of flowers.
- O, büyük bir demet çiçek taşıyarak geldi.
That sounds good, doesn't it?
- O kulağa hoş geliyor, değil mi?
It seems to me that we should go now.
- Bana şimdi gitmemiz gerekiyor gibi geliyor.
It seems to me that I heard a noise in the attic.
- Tavan arasında bir gürültü duydum gibi geliyor.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.