Tom bilgili bir adam.
- Tom is a learned man.
Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.
- No one is so learned that he can know all things.
Tom daha sonra parkta karşılaştığı kadının Mary olduğunu anladı.
- Tom found out later that the woman he met in the park was Mary.
Tom Mary'yi aradı ve onun gelmeyi planlamadığını anladı.
- Tom called Mary and found out she wasn't planning on coming.
Tom'dan senin hakkında bilgi edindim.
- I learned about you from Tom.
Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.
- No one is so learned that he can know all things.
Beşikte öğrenilen mezara kadar taşınır.
- What is learned in the cradle is carried to the tomb.
Zorbalık öğrenilmiş bir davranıştır.
- Bullying is a learned behavior.
Sonunda,gerçeği öğrendik.
- Finally we have learned the truth.
On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.
- I learned to play guitar when I was ten years old.
Öğretmenden hiçbir şey öğrenmedim.
- I've learnt nothing from the teacher.
Çabuk öğrenilirse, çabuk unutulur.
- Soon learnt, soon forgotten.
I learned a lot from you.
- Ich habe viel von dir gelernt.
To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
- Um sein Publikum für sich zu gewinnen, griff der Redner auf die Anwendung rhetorischer Techniken zurück, die er in seinen Kommunikationskursen gelernt hatte.