Tom traveled back in time.
- Tom geçmişe seyahat etti.
It is considered impossible to travel back to the past.
- Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.
In retrospect, I should have treated her with more respect.
- Geçmişe bakıldığında, ona daha saygılı davranmalıydım.
In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house.
- Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.
I'm doing some history research and would like to ask you a few questions.
- Biraz geçmişi araştırma yapıyorum, ve size birkaç soru sormak istiyorum.
Latin Americans know very little about the history of the indigenous peoples who used to live here several centuries ago.
- Latin Amerikalılar birkaç asır önce burada yaşamış olan yerlilerin geçmişi hakkında çok az şey bilmektedir.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
It is considered impossible to travel back to the past.
- Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.
In retrospect, I should have treated her with more respect.
- Geçmişe bakıldığında, ona daha saygılı davranmalıydım.
In retrospect, I think you were right.
- Geçmişe bakıldığında, sanırım sen haklıydın.
I checked on Tom's background and he seems to be a well-respected man.
- Tom'un geçmişine bir göz attım ve o oldukça saygı duyulan bir adam gibi görünüyor.
It is very important to consider the cultural background of the family.
- Ailenin kültürel geçmişini göz önüne almak çok önemlidir.
No previous experience is required.
- Geçmiş deneyim gerekli değil.
In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils.
- Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.
My grandparents were German, and the language has been passed down to me and my brother.
- Büyükbaba ve büyükannelerim Almandı ve dil bana ve erkek kardeşime geçmiş oldu.
He can not have passed the exam.
- O, sınavı geçmiş olamaz.
Tom was only gone for fifteen minutes.
- Tom sadece on beş dakika kendinden geçmişti.
The summer had gone before I knew it.
- Ben tanımadan önce yaz geçmişti.
No one can bring back a bygone era.
- Kimse geçmiş dönemi geri getiremez.
Let's let bygones be bygones.
- Bırak geçmişte kalsın.
I must've passed out.
- Kendimden geçmiş olmalıyım.
Days turned into weeks, weeks turned into months and, before we knew it, another year had passed.
- Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve biz ne olduğunun farkına bile varmadan başka bir yıl daha geçmiş oldu.
Sometimes Tom uses the preterite incorrectly.
- Bazen Tom geçmiş zamanı yanlış kullanıyor.