geçişken

listen to the pronunciation of geçişken
التركية - الإنجليزية
transitional
of, or relating to a transition
Design that blends influences from various style categories
{s} moving, convertible, fleeting
A term used to describe an artifact that was utilized and manufactured across two or more cultural periods
a style created from the fusion of Neo-classical decoration with Rococo forms
temporary; pending the implementation of something new
type term
Having design characteristics from the mid-eighteenth and nineteenth centuries, Transitional typefaces have a notable variation between thick and thin strokes, a horizontal bar on the lowercase e, a near vertical curve stress, and essentially flat-topped serifs
Classic design lines that create a fresh alternative to traditional styling and work with a variety of decors The Revival collection from KOHLER offers pedestal lavatories with either a transitional or traditional leg support
A transitional period is one in which things are changing from one state to another. a transitional period following more than a decade of civil war
of or relating to or characterized by transition; "adolescence is a transitional stage between childhood and adulthood"
1145-1190
of or relating to or characterized by transition; "adolescence is a transitional stage between childhood and adulthood
Of or pertaining to transition; involving or denoting transition; as, transitional changes; transitional stage
A more casual style that falls between traditional and contemporary
Transitional is used to describe something that happens or exists during a transitional period. The main rebel groups have agreed to join in a meeting to set up a transitional government
Products are in transition to organic when they are grown for a minimum of one year prior to harvest using only materials and methods permitted under the U S Organic Foods Production Act of 1990 However, they do not yet qualify as organic until they meet the three year requirement period
geç
late

I'm sorry to be late. - Geç kaldığım için üzgünüm.

He appeared at the party late. - O, partiye geç geldi.

geç
slow

In childhood, time passes slowly. - Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.

Time passed very slowly this week. - Bu hafta zaman çok yavaş geçti.

geç
backward
geç
tardy

His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times. - Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.

geç
behind

Tom spent a few years behind bars. - Tom parmaklıklar ardında birkaç yıl geçirdi.

The first bus will leave 10 minutes behind time. - İlk otobüs on dakika geç hareket edecek.

geç
{f} passed

The ship passed through the Panama Canal. - Gemi Panama Kanalından geçti.

After she had passed her driving test, she bought a car. - Test sürüşünü geçtikten sonra bir araba aldı.

geç
posteriorly
geç
skip

Tom skipped the conference last year as well. - Tom da geçen yıl konferansı atladı.

I want to hear the whole story, and don't skip any details. - Konuyu bütünüyle öğrenmek istiyorum, hiçbir detayı es geçme.

geç
(Bilgisayar) bypass
geç
(Bilgisayar) ignore

The press can't ignore us forever. Sooner or later, they'll do a story about us. - Basın bizi sonsuza kadar görmezden gelemez. Er ya da geç bizim hakkında bir hikaye yapacaklar.

My best friend walked by and totally ignored me. - En iyi arkadaşım yanımdan geçti ve beni tamamen görmezden geldi.

geç
{f} switch

Wolfgang switched to German. - Wolfgang Almancaya geçti.

Why doesn't the U.S. switch to the metric system? - ABD neden metrik sisteme geçmiyor?

geç
go over

I want to go over a few things with you. - Seninle birlikte birkaç şeyi gözden geçirmek istiyorum.

Don't go over the speed limit. - Hız sınırının üzerine geçmeyin.

geç
{f} lapse
geç
behind time

The first bus will leave 10 minutes behind time. - İlk otobüs on dakika geç hareket edecek.

The bus arrived ten minutes behind time. - Otobüs on dakika geç kaldı.

geç
{f} pass

Some read books just to pass time. - Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.

Ten to one you can pass the test. - Bire on testi geçebilirsin.

geç
{f} lapsing
geç
go by

I go by that church every day. - Her gün o kilisenin önünden geçerim.

I go by that shop every morning on my way to school. - Her sabah okula giderken o dükkanın önünden geçiyorum.

geç
{f} overshot
geç
devolve upon
geç
elapse
geç
behindhand
geç
gone by

Ten years have gone by since my father died. - Babam öldüğünden bu yana 10 yıl geçti.

Ten years have gone by since her death. - Onun ölümünden beri on yıl geçti.

geç
overstep
geç
gone over
geç
pass to
geç
{f} passing

He was passing by on his bicycle when he heard a cry for help. - O, bir yardım çığlığı duyduğunda, bisikletiyle geçiyordu.

After all, he succeeded in passing the exam. - Nihayet, o, sınavı geçmeyi başardı.

geç
went over

He went over to the other side. - O, diğer tarafa geçti.

We went over this last week. - Geçen hafta bunu tekrar gözden geçirdik.

geç
went by
geç
{f} cross

Do you mind if we cross your garden? - Bahçenizden geçebilir miyiz?

You must take care when you cross the road. - Yolu geçerken dikkat etmelisin.

geç
exceed

The temperature exceeds 30 degrees in the shade. - Sıcaklık gölgede 30 dereceyi geçiyor.

Our profits exceeded even the most optimistic estimates announced last year. - Bizim kâr geçen yıl duyurulan en iyimser tahminleri bile aştı.

geç
devolve on
Geç
to be late
geç
is late
geç
not later than
geç
to late
geç
late, delayed
geç
outdo

The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors. - Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.

They are constantly trying to outdo each other. - Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.

geç
speed

Let me bring you up to speed. - Seni harekete geçireyim.

A car passed by at top speed. - Bir araba son hızla geçti.

geç
outdid
geç
outgoing
geç
outgo
geç
back

He isn't back yet. He may have had an accident. - O henüz geri gelmedi. Kaza geçirmiş olabilir.

No cultural background is necessary to understand art. - Hiçbir kültürel geçmiş, sanatı anlamak için gerekli değildir.

geç
outstrip
geç
ford

The enemy cavalry crossed the river by an unknown ford. - Düşman süvarisi, bilinmeyen bir geçit yoluyla nehri geçti.

geç
outdone
التركية - التركية

تعريف geçişken في التركية التركية القاموس.

geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı: "Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç"- Y. K. Beyatlı
geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı
geç
Belirli zamandan sonra olan
geçişken
المفضلات