People told Maria that she was cute, but the mirror said: You are much more than cute, you are beautiful!
- İnsanlar Maria'ya şirin olduğunu söylediler fakat ayna sen şirinden çok daha fazlasısın, sen güzelsin! dedi.
I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
It is very pleasant to cross the ocean by ship.
- Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.
It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
My mother bought me a pretty dress this past Sunday.
- Geçtiğimiz Pazar annem bana güzel bir elbise aldı.
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
He wrote a fine preface to the play.
- O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan.
- Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.
That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl.
- Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
Tom was nicely dressed.
- Tom güzel giyinmişti.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
He wants to meet that good-looking girl.
- Güzel bir kızla tanışmak istiyor.
Mary is a good-looking woman.
- Mary güzel bir kadın.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
The sky promises fair weather.
- Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
She was stunningly beautiful.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldi.
Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
My book is prettier than my friend's.
- Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
This flower smells sweet.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.