I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
What a lovely surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
I had a pleasant dream last night.
- Dün gece güzel bir rüya gördüm.
Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
The beauty of the scenery is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle anlatılamaz.
That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
He wrote a fine preface to the play.
- O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
The beautiful French language is lost.
- Güzel Fransızca lisanı kayboldu.
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
Tom is dressed very nicely.
- Tom çok güzel giyinmiş.
Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents.
- Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
Mary is a very good-looking woman.
- Mary çok güzel bir kadın.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
The cheesecake tasted too sweet.
- Peynirli kekin tadı çok güzeldi.
After the rain, fair weather.
- Yağmurdan sonra, güzel hava.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
The eloquent scholar readily participated in the debate.
- Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
Tom certainly is an eloquent speaker.
- Tom kesinlikle güzel konuşan bir konuşmacı.
Roses have a nice fragrance.
- Güllerin güzel kokusu vardır.
This flower gives off a strong fragrance.
- Bu çiçek güçlü bir güzel koku verir.
These flowers are not only beautiful but also fragrant.
- Bu çiçekler sadece güzel değil fakat aynı zamanda güzel kokulu da.
The flower planted in our porch is very fragrant.
- Bizim verandada dikili çiçek çok güzel kokulu.
Mrs. Smith was a famous beauty.
- Bayan Smith ünlü bir güzel kadındı.
That perfume smells good.
- O parfüm güzel kokuyor.
Their flowers smell sweet.
- Çiçekleri güzel kokuyor.
The flowers in the garden smell sweet.
- Bahçedeki çiçekler güzel kokuyor.
Who is the pretty girl sitting beside Jack?
- Jack'in yanında oturan güzel kız kim?
The pretty girl in the bikini is Tom's sister.
- Bikinili güzel kız Tom'un kız kardeşidir.
I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl.
- Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.
I am getting married to the most beautiful girl in town.
- Kasabadaki en güzel kızla evleniyorum.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
- Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.
Where is the Palace of Fine Arts?
- Güzel Sanatlar Sarayı nerede?
You don't have to study at a school of fine arts to become an artist.
- Sanatçı olmak için bir güzel sanatlar okulunda okumak zorunda değilsiniz.
Tom is now in his prime.
- Tom şu an en güzel zamanında.
He was cut down in his prime.
- O, en güzel zamanında öldürüldü.
That's not a very nicely asked question.
- O çok güzel bir şekilde sorulan bir soru değil.
Layla dressed nicely.
- Leyla güzel bir şekilde giyindi.
Lee was dressed in his finest clothing.
- Lee en güzel elbisesini giymişti.
This is the finest picture I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.