They should not have confidence in Tom.
- Onlar Tom'a güvenmemeli
I've always distrusted you.
- Sana her zaman güvenmedim.
I've always distrusted her.
- Ben her zaman ona güvenmedim.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
- Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.
All you can do is trust one another.
- Tüm yapabileceğiniz birbirinize güvenmektir.
You should have known better than to trust him.
- Ona güvenmek için daha iyi tanımalıydın.
Americans have lost their confidence in Toyota.
- Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.
Don't lose confidence, Mike.
- Güvenini kaybetme, Mike.
Koum's family had to rely on food stamps after emigrating from Ukraine to the United States.
- Koum'un ailesi Ukrayna'dan Amerika Birleşik Devletlerine göç ettikten sonra yemek fişlerine güvenmek zorundaydı.
I guess my view on friendship is pretty bleak because I've never really had to rely on anyone for anything.
- Sanırım bir şey için birine asla güvenmek zorunda kalmadığım için benim dostluk üzerine görüşüm oldukça kasvetli.
I'll have to rely on you from now on.
- Bundan sonra sana güvenmek zorunda kalacağım.
I guess my view on friendship is pretty bleak because I've never really had to rely on anyone for anything.
- Sanırım bir şey için birine asla güvenmek zorunda kalmadığım için benim dostluk üzerine görüşüm oldukça kasvetli.
Never lose faith in yourself. You can do everything you want to do.
- Kendinize olan güveni asla kaybetmeyin... Yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.
Translation is like a woman. If it is beautiful, it is not faithful. If it is faithful, it is most certainly not beautiful.
- Çeviri bir kadın gibidir. Güzelse güvenilir değildir. Güvenilirse kesinlikle güzel değildir.
You can trust John. He will never let you down.
- John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.
Although I trusted the map, it was mistaken.
- Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
Tom is concerned about Mary's safety.
- Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.
She kept her valuables in the bank for safety.
- Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.
Tom deserves a bit of credit.
- Tom biraz güveni hak ediyor.
Tom obviously deserves credit.
- Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
- Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
I'd like to confide in you.
- Sana güvenmek istiyorum.
I'd like to confide in you.
- Sana güvenmek istiyorum.
I've come to depend on you.
- Sana güvenmek için geldim.
I have absolute trust in him.
- Ona mutlak güvenim var.
We have no trust in him.
- Bizim ona güvenimiz yok.
You can certainly rely on him.
- Kesinlikle ona güvenebilirsiniz.
Does Tom still rely on his parents?
- Tom hâlâ ebeveynlerine güveniyor mu?
Trusting yourself is the key to success.
- Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.
You're running a big risk in trusting him.
- Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.
Tom didn't trust Mary as much as she trusted him.
- Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.
Although I trusted the map, it was mistaken.
- Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
You can count on him.
- Ona güvenebilirsiniz.
May I count on you to get me the job?
- Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?
I can assure you of his reliability.
- Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
- Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
I've come to depend on you.
- Sana güvenmek için geldim.
Nobody wants to trust my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmek istemez.
Nobody wanted to trust my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmek istemedi.
He's a reliable man, you can reckon on him.
- O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
- Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
He is a man you can rely upon.
- O, güvenebileceğin bir adamdır.
You can rely upon his being punctual.
- Onun dakik olmasına güvenebilirsin.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
- Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
- Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.
His courage impressed me enough for me to trust him.
- Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.
I looked upon his courage and trusted him.
- Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.
I've been given assurances.
- Bana güvenceler verildi.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
- Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.