güvenlilik

listen to the pronunciation of güvenlilik
التركية - الإنجليزية
reliability
(Tıp) safety
güven
confidence

Have confidence. You can do it. - Güvenin var. Onu yapabilirsin.

Americans have lost their confidence in Toyota. - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.

güven
faith

He will not steal my money; I have faith in him. - O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.

Never lose faith in yourself. You can do everything you want to do. - Kendinize olan güveni asla kaybetmeyin... Yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.

güven
trust

You can trust John. He will never let you down. - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.

güven
safety

You should pay more attention to your own safety. - Kendi güvenliğine daha fazla dikkat etmelisin.

She kept her valuables in the bank for safety. - Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.

güven
reliance
güven
{i} credit

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

Americans have lost their trust in Toyota. - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.

We have no trust in him. - Bizim ona güvenimiz yok.

güven
rely on

You shouldn't rely on other people's help. - Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.

I know you can rely on him for transportation. - Ulaşım için ona güvenebileceğinizi biliyorum.

güven
{f} trusting

You're running a big risk in trusting him. - Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.

Tom says I'm too trusting. - Tom çok güvenen olduğumu söylüyor.

güven
{f} trusted

Tom was the only one who trusted Mary. - Tom Mary'ye güvenen tek kişiydi.

Would you like to become a trusted user? - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?

güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

You can count on him. - Ona güvenebilirsiniz.

Don't worry. You can count on me. - Merak etme. Bana güvenebilirsin.

güven
trustworthiness
güven
reliability

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

You cannot rely upon Jim's words since he tries to please everybody. - O herkesi memnun etmeye çalıştığı için Jim'in sözlerine güvenemezsin.

You can rely upon his being punctual. - Onun dakik olmasına güvenebilirsin.

güven
{f} mistrust

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.

It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them. - Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.

Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

His courage impressed me enough for me to trust him. - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.

I looked upon his courage and trusted him. - Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.

güven
affiance
güven
assurance

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose