güvenli

listen to the pronunciation of güvenli
التركية - الإنجليزية
safe

This water is safe to drink. - Bu su içmek için güvenli.

Keep the money in a safe place. - Parayı güvenli bir alanda tut.

safe; trustworthy, reliable, dependable, faithful
foolproof

No security system is foolproof. - Hiçbir güvenlik sistemi güvenli değildir.

Nothing is foolproof to a talented fool. - Yetenekli bir aptal için hiçbir şey güvenli değidir.

snug
trustworthy
secure

Many people feel that gold is the most secure investment. - Birçok kişi, altının en güvenli yatırım olduğunu hissediyor.

This is because their jobs are secure. - Bu onların işlerinin güvenli olmasından dolayıdır.

delicate

Payment systems are delicate and unstable - Cash is safer. - Ödeme sistemleri narin ve dengesizdir - Nakit daha güvenlidir.

reliable
confident, assured
confident

We're feeling confident. - Biz güvenli hissediyoruz.

You should feel confident. - Güvenli hissetmelisin.

safe, secure
dependable

Tom is dependable, isn't he? - Tom güvenli, değil mi?

Tom is quite dependable, isn't he? - Tom oldukça güvenli, değil mi?

(Bilgisayar) secured

The windows must be secured. - Pencereler güvenli olmalı.

safe from
(Bilgisayar) insured
be safe

Let's stay together. It'll be safer that way. - Birlikte kalalım. O şekilde daha güvenli olacaktır.

I think we'll be safe here. - Sanırım burada güvenli olacağız.

güven
confidence

Public opinion polls are barometers of confidence in the government. - Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.

Americans have lost their confidence in Toyota. - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.

güven
faith

You should have more faith in yourself. - Kendine daha çok güvenin olmalı.

People lost faith in banks. - İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.

güven
trust

You can trust John. He will never let you down. - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.

güven
safety

Tom became concerned about Mary's safety. - Tom, Mary'nin güvenliği hakkında endişelendi.

Tom is concerned about Mary's safety. - Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.

güven
reliance
Güvenli Olmayan İnternet Protokolü Yönlendirici Ağı
(Askeri) Non-Secure Internet Protocol Router Network
güvenli alan
safe area
güvenli analiz uzmanı dosya ortamı; kaçmak için seçilmiş bölge
(Askeri) secure analyst file environment; selected area for evasion
güvenli bir yerde
under lock and key
güvenli bir yere gizlemek
stash
güvenli bir yere gizlemek
stash away
güvenli bir şekilde
safely

He checked that all the doors were safely shut. - Bütün kapıların güvenli bir şekilde kapatılıp kapatılmadığını kontrol etti.

It may safely be said that he is the greatest pianist in the twentieth century. - Onun yirminci yüzyılda en büyük piyanist olduğu güvenli bir şekilde söylenebilir.

güvenli bölge
(Hukuk) safety zone, safe haven
güvenli dönem
safe period
güvenli konferans projesi; sistem değişikliği teklifi
(Askeri) secure conferencing project; system change proposal
güvenli olarak
confidently
güvenli olmayan
unsafe
güvenli test ve değerlendirme
(Askeri) security test and evaluation
güvenli yer
beachhead
güvenli yük
safe load
güvenli ürün
(Hukuk) safe product
güven
{i} credit

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

Tom has absolute trust in Mary. - Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.

I have absolute trust in you. - Benim sana tam güvenim var.

güven
rely on

I know you can rely on him for transportation. - Ulaşım için ona güvenebileceğinizi biliyorum.

You shouldn't rely on other people's help. - Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.

güven
{f} trusting

You're running a big risk in trusting him. - Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

güven
{f} trusted

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

Would you like to become a trusted user? - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?

güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

You can count on him. - Ona güvenebilirsiniz.

Don't worry. You can count on me. - Merak etme. Bana güvenebilirsin.

güven
trustworthiness
güven
reliability

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

He is a man you can rely upon. - O, güvenebileceğin bir adamdır.

You can rely upon him. - Ona güvenebilirsiniz.

güven
{f} mistrust

Mistrust is the mother of safety. - Güvensizlik güvenliğin anasıdır.

It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them. - Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.

daha güvenli
safer
en güvenli
safest
(hatlarda ve bilgisayar sistemlerinde) kilitlenmeye karşı güvenli muhabere; müşt
(Askeri) jam-resistant secure communications; joint rescue sub-center
Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
Otomatik Güvenli Ses Muhaberesi
(Askeri) Automatic Secure Voice Communications Network
Savunma Bakanlığı Güvenli Muhabere Ağı
(Askeri) Defense Secure Network
Savunma Bakanlığı Güvenli Muhabere Ağı-2
(Askeri) Defense Secure Network-2
Ulusal Güvenli Telefon Sistemi
(Askeri) National Secure Telephone System
analog güvenli; uçak gemisi
(Askeri) analog secure; aviation ship
burada yüzmek güvenli mi
Is it safe to swim here
dar bant güvenli terminal
(Askeri) narrowband secure terminal
dijital güvenli olmayan
(Askeri) digital nonsecure
dijital güvenli olmayan ses terminali
(Askeri) digital nonsecure voice terminal
geri dönüşümsüz atıkların güvenli bertaraf edilmesi
(Hukuk) safe disposal of nonrecoverable waste, residues
geçici güvenli çalışma alanları
(Askeri) temporary secure working areas
grizu güvenli ışıklık
(Aydınlatma) permissible luminaire
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

I looked upon his courage and trusted him. - Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.

His courage impressed me enough for me to trust him. - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.

güven
affiance
güven
assurance

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose
kendine güvenli
self-confident
التركية - التركية
Güven verici, emniyetli, emin: "Kendinden güvenli ama içi sıkılan bir durumu vardı."- Ç. Altan
Güven verici, emniyetli, emin
Güven
itimat
güven
Yüreklilik, cesaret
güven
Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat: "
güven
Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat
güven
kanlar Kurulunun güven isteği, bir tam gün geçtikten sonra oylanır."- Anayasa
güven
(Osmanlı Dönemi) emniyet
güvenli
المفضلات