I can't stand that noise.
- O gürültüye katlanamam.
The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom!
- Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!
I can't sleep with all that racket.
- Ben bütün o gürültü ile uyuyamıyorum.
There was such a racket at my house last night, I couldn't sleep.
- Dün gece evimde bu tür bir gürültü vardı uyuyamadım.
The neighbours have been banging about next door all morning.
- Yan komşular sabahtan beri gürültü yapıyor.
A loud noise made him jump.
- Şiddetli gürültü onu hoplattı.
The time-bomb exploded with a loud noise.
- Bir saatli bomba bir gürültü ile patladı.
I hear the hubbub of the children in the background.
- Arka planda çocukların gürültüsünü duyuyorum.
The road roller is noisy.
- Yol silindiri gürültülü.
There was a sharp peal of thunder.
- Şiddetli bir gök gürültüsü vardı.
The plane turned sharply to the right just before it crashed.
- Uçak gürültüyle yere çakılmadan hemen önce, keskin bir şekilde sağa döndü.
We heard the tree fall with a crash.
- Büyük bir gürültüyle ağacın düştüğünü duyduk.
Who can translate the difference between noise and sound?
- Gürültü ve ses arasındaki farkı kim çevirebilir?
The flash of lightning precedes the sound of thunder.
- Şimşeğin ışığı gök gürültüsünün sesinden önce gelir.
Tom laughed uproariously.
- Tom gürültülü bir şekilde güldü.
Tom was awakened by the ruckus.
- Tom gürültü tarafından uyandırıldı.
The kids like to roughhouse with each other.
- Çocuklar birbirleriyle gürültü etmeyi severler.
The roar of their own cannons was extremely loud.
- Kendi toplarının gürlemesi son derece gürültülüydü.