تعريف gürültülü في التركية الإنجليزية القاموس.
- noisy
His music is too noisy.
- Onun müziği çok gürültülü.
I told the children to be quiet, but they just kept on being noisy.
- Çocuklara sessiz olmalarını söyledim, fakat onlar gürültülü olmaya devam ettiler.
- loud
Please speak louder. It is too noisy here.
- Lütfen daha yüksek sesle konuş. Burası çok gürültülü.
He was snoring loudly while he slept.
- o uyurken gürültülü bir şekilde horluyordu
- noisy, boisterous, turbulent, rowdy
- uproarious
Tom laughed uproariously.
- Tom gürültülü bir şekilde güldü.
- noisy, making noise
- jazz
- robustious
- noisy, full of noise
- clamant
- tumultuary
- clamorous
- rackety
- hurly-burly
- disorderly
- vociferous
- thundering
- rumbustious
- tumultuous
- knockabout
- roaring
- hilarious
- clangorous
- riotous
- rambunctious
- full of confusion
- raucous
- {s} boisterous
- exclamation
- strident
- clamourous
- exclamatory
- stormy
- rowdy
- resounding
- louder
Please speak louder. It is too noisy here.
- Lütfen daha yüksek sesle konuş. Burası çok gürültülü.
It was getting louder and louder.
- Gittikçe gürültülü oluyordu.
- lumbering
- slapstick
- hurlyburly
- hurly burly
- gök gürültülü fırtına
- thunderstorm
Black clouds announced the coming thunderstorm.
- Siyah bulutlar gelen gök gürültülü fırtınayı bildirdi.
Do you like thunderstorms?
- Gök gürültülü fırtınaları sever misin?
- gürültü
- noise
We can't sleep because of the noise.
- Gürültüden dolayı uyuyamıyoruz.
The baby is asleep. Don't make a noise.
- Bebek uyuyor. Gürültü yapmayın.
- gürültü
- rumble
- gürültülü ortam
- noisy atmosphere
gürültülü ortamları sevimiyorum.
- gürültülü eğlence
- hilarity
- gürültülü eğlenmek
- roister
- gürültülü eğlenti
- roughhouse
- gürültülü iş
- snorter
- gürültülü kahkaha
- belly lough
- gürültülü kahkaha
- heehaw
- gürültülü kahkaha
- guffaw
- gürültülü kahkaha
- roaring
- gürültülü kahkaha
- shout of laughter
- gürültülü kahkaha atmak
- heehaw
- gürültülü kahkahalar
- shouts of laughter
- gürültülü kavga
- fracas
- gürültülü kavga
- shemozzle
- gürültülü komedi
- custard pie
- gürültülü kutlama
- whoop it up
- gürültülü patırtılı
- confused and noisy, uproarious
- gürültülü propaganda
- ballyhoo
- gürültülü protesto
- bow-wow
- gürültülü reklâm yapmak
- ballyhoo
- gürültülü tartışma
- rumpus
- gürültülü yapmak
- kick up a racket
- gürültülü yer
- bear garden
- gürültülü şey
- ripsnorter
- gürültü
- {i} din
- gürültü
- racket
I can't sleep with all that racket.
- Ben bütün o gürültü ile uyuyamıyorum.
What's all that racket?
- Bütün bu gürültü nedir?
- gürültü
- clatter
- gürültü
- {i} clamor
- gürültü
- {i} bang
The neighbours have been banging about next door all morning.
- Yan komşular sabahtan beri gürültü yapıyor.
- gürültü
- loud noise
The time-bomb exploded with a loud noise.
- Bir saatli bomba bir gürültü ile patladı.
Suddenly, the door closed with a loud noise.
- Aniden yüksek bir gürültüyle kapı kapandı.
- gürültü
- rattle
- gürültü
- babble
- gürültü
- (Otomotiv) drumming
- gürültü
- broil
- gürültü
- (Televizyon) distortion
- gürültü
- bobbery
- gürültü
- tumult
- gürültü
- hubble-bubble
- gürültü
- hubbub
I hear the hubbub of the children in the background.
- Arka planda çocukların gürültüsünü duyuyorum.
- gürültü
- pother
- gürültü
- squelch
- gürültü
- roll
The road roller is noisy.
- Yol silindiri gürültülü.
- gürültü
- kerfufle
- gürültü
- peal
There was a sharp peal of thunder.
- Şiddetli bir gök gürültüsü vardı.
- gürültü
- crash
The plane turned sharply to the right just before it crashed.
- Uçak gürültüyle yere çakılmadan hemen önce, keskin bir şekilde sağa döndü.
We heard the tree fall with a crash.
- Büyük bir gürültüyle ağacın düştüğünü duyduk.
- gürültü
- shindy
- gürültü
- ballyhoo
- gürültü
- riot
- gürültü
- clash
- gürültü
- to-do
- gürültü
- hue and cry
- gürültü
- fracas
- gürültü
- sequelch
- gürültü
- hurly-burly
- gürültü
- row
- gürültü
- pong
- gök gürültülü
- thunderous
- gök gürültülü sağanak
- thunderstorm
- gök gürültülü sağnak yağış
- thundery showers
- gök gürültülü şimşekli ve yağmurlu fırtına
- thundershower
- gök gürültülü şimşekli ve yağmurlu fırtına
- rain accompanied by thunder
- gürültü
- rag
- gürültü
- charivari
- gürültü
- hullabaloo
- gürültü
- hoi polloi
- gürültü
- ado
- gürültü
- clamour [Brit.]
- gürültü
- noisy quarrel, row, ruckus, rumpus, fracas
- gürültü
- uproar, hubbub
- gürültü
- noise, racket, din, rumble, crash; uproar, tumult, hubbub, hullabaloo, clamour, to-do; noisy quarrel, row
- gürültü
- loudness
- gürültü
- sound
I was woken up by the sound of thunder this morning.
- Bu sabah gök gürültüsü ile uyandım.
Who can translate the difference between noise and sound?
- Gürültü ve ses arasındaki farkı kim çevirebilir?
- gürültü
- noise (loud, harsh, confused, or undesired sound); clamor, hubbub
- gürültü
- noisiness
- gürültü
- pandemonium
- gürültü
- uproar
Tom laughed uproariously.
- Tom gürültülü bir şekilde güldü.
- gürültü
- coil
- gürültü
- dustup
- gürültü
- discord
- gürültü
- kick up
- gürültü
- {i} turmoil
- gürültü
- {i} rumpus
- gürültü
- {i} jangle
- gürültü
- nohow
- gürültü
- kerfuffle
- gürültü
- {i} ruckus
Tom was awakened by the ruckus.
- Tom gürültü tarafından uyandırıldı.
- gürültü
- {i} roughhouse
The kids like to roughhouse with each other.
- Çocuklar birbirleriyle gürültü etmeyi severler.
- gürültü
- affray
- gürültü
- {i} ruction
- gürültü
- blare
- gürültü
- vociferousness
- gürültü
- hubble bubble
- gürültü
- to do
- gürültü
- {i} clamour
- gürültü
- {i} welter
- gürültü
- {i} turbulence
- gürültü
- {i} roaring
- gürültü
- ruffle
- gürültü
- todo
- gürültü
- brouhaha
- gürültü
- {i} roar
The roar of their own cannons was extremely loud.
- Kendi toplarının gürlemesi son derece gürültülüydü.
- gürültü
- disorder
- gürültü
- whoopdedo
- gürültü
- bluster
- gürültü
- kickup
- gürültü
- razzle dazzle
- gürültü
- commotion
- çok gürültülü
- It's noisy