The boat uses a motor for the power.
- Tekne güç için bir motor kullanır.
In critical moments even the very powerful have need of the weakest.
- Kritik anlarda en güçlülerin bile zayıflara ihtiyacı vardır.
Time, which strengthens friendship, weakens love.
- Zaman, dostluğu güçlendirir, sevgiyi zayıflatır.
Everyone has strengths and weaknesses.
- Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır.
At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
- Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
Even the mightiest of empires comes to an end.
- En güçlü imparatorlukların bile sonu gelir.
Japan is a mighty nation.
- Japonya güçlü bir ulustur.
The ability to show weakness is a strength.
- Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
Hercules had strong muscles.
- Herkül'ün güçlü kasları vardı.
Without strong tendons, large muscles are of no use.
- Güçlü tendonlar olmadan büyük kasların kullanımı yoktur.
A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital.
- Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.
Times are tough. Try to be strong!
- Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
Athletes must be tough not only physically, but also mentally.
- Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.
Calm is a virtue of the strong.
- Sakinlik, güçlünün bir erdemidir.
Tom has a strong sense of duty.
- Tom'un güçlü bir görev duygusu var.
A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital.
- Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.
I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian.
- Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.
She had no difficulty in learning the poem by heart.
- O, şiiri ezberlemede güçlük çekmedi.
The cells have the capacity to convert food into energy.
- Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.
The Ukrainian security forces are trying to occupy the towns and villages between Donetsk and Luhansk in order to cut off those two important cities from each other.
- Ukrayna güvenlik güçleri bu iki önemli kenti birbirinden ayırmak amacıyla Donetsk ve Luhansk arasındaki kasaba ve köyleri işgal etmeye çalışıyorlar.
They are trying to cozy up to imperialist forces in order to achieve their political aims.
- Onlar politik amaçlarına ulaşmak için sömürgeci güçlere yaranmaya çalışmaktadırlar.
We expect heavy resistance.
- Güçlü direnme bekliyoruz.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
He has powerful arms.
- Onun güçlü bir kolları var.
Germany then had a powerful army.
- O zaman Almanya'nın güçlü bir ordusu vardı.
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
- Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
The old woman climbed the stairs with difficulty.
- Yaşlı kadın merdivenleri güçlükle tırmandı.
She had no difficulty in learning the poem by heart.
- O, şiiri ezberlemede güçlük çekmedi.
I finished my homework with difficulty.
- Ödevimi güçlükle bitirdim.
They answered their teacher's question with difficulty.
- Onlar öğretmenlerinin sorusuna güçlükle cevap verdi.
The cells have the capacity to convert food into energy.
- Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.
Tom has difficulty controlling his anger.
- Tom öfkesini kontrol etmekte güçlük çekiyor.
Franco's forces took control in Spain.
- Franko'nun güçleri İspanya'da kontrolü ele geçirdi.
Tom could hardly walk.
- Tom güçlükle yürüyebiliyordu.
Tom could hardly wait to see Mary.
- Tom Mary'yi görmek için güçlükle bekleyebiliyordu.
Do you remember that baffling murder case?
- O güç cinayet davasını hatırlıyor musunuz?
The pen is mightier than the sword.
- Kalem kılıçtan daha güçlüdür.
Mathematics is the most beautiful and most powerful creation of the human spirit.
- Matematik, insan ruhunun en güzel ve en güçlü yaratısıdır.
A powerful spirit resides in the forest.
- Güçlü bir ruh ormanda ikamet eder.
This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.
- Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.
I don't like eating pineapples. They have a strong smell.
- Ben ananas yemekten hoşlanmıyorum. Onların güçlü bir kokusu var.
The slave has his pride; he agrees to obey only the most vigorous despot.
- Kölenin gururunu vardır; o sadece en güçlü despota itaat etmeyi kabul eder.
He looks very vigorous, considering his age.
- Yaşını göz önünde bulundurursak, o çok güçlü görünüyor.
My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
- Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
He was a forceful leader.
- O, güçlü bir liderdi.