göz göz

listen to the pronunciation of göz göz
التركية - الإنجليزية
compartmental
honeycombed
göz
eye

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

I closed my eyes to calm down. - Sakin olmak için gözlerimi kapattım.

göz önünde bulundurmak
consider

The first thing you have to take into consideration is time. - Göz önünde bulundurmak zorunda olduğun ilk şey zamandır.

I have to consider every possibility. - Her ihtimali göz önünde bulundurmak zorundayım.

göz önünde tutma
consideration

She should take into consideration the advice of her mother. - O, annesinin tavsiyesini göz önünde tutmalıdır.

göz göze
eye

Our eyes should meet when we shake hands. - El sıktığımız zaman göz göze gelmeliyiz.

This is the first time I've looked Marika in the eye. - Bu, Marika ile ilk defa göz göze gelmemiz.

göz göze
eyes to eyes
göz göze gelmek
to catch each other's eye
göz kırpmak
twinkle
göz önüne almak
consider

It is very important to consider the cultural background of the family. - Ailenin kültürel geçmişini göz önüne almak çok önemlidir.

We have to take this problem into consideration. - Bu sorunu göz önüne almak zorundayız.

göz önüne alma
consideration
göz kamaştırıcı
dazzling
göz zevkini bozan şey
eyesore
göz önünde bulundurmak
take into account
göz atmak
go through
göz hapsinde tutma
probation
göz kamaştırıcı
gorgeous

I think you're absolutely gorgeous. - Senin kesinlikle göz kamaştırıcı olduğunu düşünüyorum.

I think you're gorgeous. - Bence göz kamaştırıcısın.

göz yummak
(Hukuk) condone
göz alıcı
glamorous

Mary earns a lot of money and has a glamorous lifestyle. - Mary çok para kazanır ve göz alıcı bir yaşam tarzına sahiptir.

göz önüne almak
allow
göz çukuru
orbit
göz
cell
göz aldanması
illusion

Everything is just an illusion. - Her şey sadece bir göz aldanması.

göz alıcı
glittering
göz alıcı
glittery
göz at
check it out
göz kırpma
winking
göz kırpmak
wink at
göz yummak
overlook
göz önünde tutma
allowance

The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused. - Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.

göz önünde tutmak
reckon with
göze göz dişe diş
an eye for an eye
göz kırpma
twinkle
göz yummak
connive
basit göz
(Arılık) simple eye
dikmek göz
fix
elektronik göz
(Elektrik, Elektronik,Teknik) electronic eye
gez göz
(Telekom) pointing
göz
locker
göz
spring

I'm looking forward to the return of spring. - Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.

göz
(Bilgisayar) cell spreadsheet
göz
glance

Will you glance through this report? - Bu rapora bir göz atar mısın?

He took a glance at the papers. - O, evraklara bir göz attı.

göz
(İnşaat) niche
göz
subterranean
göz
section
göz
look

It looks like it's going to rain. - Yağmur yağacak gibi gözüküyor.

My car looks shabby in comparison with his new one. - Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.

göz akı
(Anatomi) sclera
göz akımı
(Bilgisayar) mesh current
göz almak
blind
göz almak
dazzle
göz alıcı
eye-popping
göz alıcı
eye catching
göz alıcı
flashy
göz alıcı
eyeful
göz at
browse

Tom uses Safari to browse the web. - Tom, web'e göz atmak için Safari'yi kullanır.

Tom uses Internet Explorer to browse the web. - Tom, internete göz atmak için İnternet Explorer kullanıyor.

göz atma
glance
göz atma
browsing
göz atma
(Bilgisayar) browse
göz atmak
give the once-over
göz atmak
glance at

I just want to glance at the paper. - Gazeteye sadece göz atmak istiyorum.

You might want to glance at this. - Buna göz atmak isteyebilirsin.

göz atmak
(Konuşma Dili) cast one's eye over
göz atmak
check up on
göz atmak
check on
göz atmak
dip into
göz atmak
look through
göz atmak
glean
göz atmak
take a squint
göz atmak
(Konuşma Dili) cast an eye over
göz atmak
take a look at

I will go and take a look at the house. - Eve bir göz atmak için gideceğim.

Please do feel free to come in and take a look at our exhibition anytime. - Lütfen ne zaman isterseniz içeri gelip sergimize bir göz atmak için tereddüt etmeyin.

göz atmak
run an eye over
göz atmak
glance over
göz atmak
have a squint
göz aşısı
budding
göz dağı
defiance
göz dağı
challenge
göz dibi
(Tıp) fundus
göz dişi
canine
göz etmek
make eyes at
göz etmek
wink at
göz etmek
cock one's eye at
göz farı
eye shadow

Mary is wearing eye shadow. - Mary göz farı sürüyor.

Is Mary wearing eye shadow? - Mary göz farı kullanıyor mu?

göz içi
(Tıp) intraocular
göz rengi
eye color

Tom's eye color is green. - Tom'un göz rengi yeşildir.

göz yaşı
(Tıp) tear

It took a lot of time, blood, sweat and tears to clean it. - Bunu temizlemek bir sürü zaman, kan, ter ve göz yaşı aldı.

göz yaşı dökmek
shed tears
göz yumma
toleration
göz önüne almak
keep in view
göze göz
eye for an eye
kem göz
bad eye
kem göz
(deyim) the evil eye
keskin (göz/zeka)
keen
çekik göz
slanting
göz önüne almak
take cognizance of
ela göz
hazel eyes
göz
optic

The use of optical instruments with this product will increase eye hazard. - Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.

göz açtırmamak
Give no respite (to), give no chance to recover, clamp down on someone
göz etmek
eye to
göz hapsi altında
On probation
göz hizzasında
At eye level

You should put the spring at eye level.

göz kararma
of eye
göz korkutmak
threaten
göz nuru
observed the light
göz seğirmesi
Eye twitching, eyelid twitch
göz yummak
suffer
göz yummak
hut the blind eye
göz yummak
Close one's eyes (to), condone, connive (at sth), turn a blind eye (to)
göz önü
consideration of
göz önüne alınırsa
If taken into consideration
körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz
(Konuşma Dili) He was blessed with more than he'd hoped for
التركية - التركية

تعريف göz göz في التركية التركية القاموس.

göz göze
Bakışları karşılaşarak
göz
Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri
göz bebeği
ışığın azlığına veya çokluğuna göre büyüyüp küçülen, gözde irisin ortasındaki yuvarlak delik: "Göz bebeklerinde o ara beliriveren pırıltıyı, acaba neye yormalı?"- A. İlhan
göz değmesi
nazar değmesi
göz yummak
Görmezlikten gelmek
الإنجليزية - التركية

تعريف göz göz في الإنجليزية التركية القاموس.

göz gezdirmek
Take a look at somethinh, look over, scan, leaf through
göz tembelliği
(Tıp, İlaç) Göz tembelliği erken çocukluk çağında ortaya çıkan ve bir gözün yeterince görememesi şeklinde tanımlanabilecek bir durumdur. Göz tembelliğine her 100 kişiden 3’ünde rastlanır
göz göz
المفضلات