تعريف gözü في التركية الإنجليزية القاموس.
- aç greedy, avaricious, insatiable
- four eyes
- göz
- eye
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
- torpido gözü
- glove box
- torpido gözü
- glove compartment
Tom searched the glove compartment for a map.
- Tom harita için torpido gözünü aradı.
Have you looked in the glove compartment?
- Torpido gözüne baktın mı?
- gözü açılmak
- awaken
- gözü dalmak
- stare
- gözü dönmek
- to see red
- gözü olan
- aspiring
- gözü açık
- waking
- gözü doymak
- Become satisfied
- gözü dönmek
- See red, become very angry
- gözü dönmüş
- raving, ravenous, furious
- gözü yüksekte olmak
- (deyim) Have eyes on something or someone (better)
- gözü çıkasıca
- eye out
- gözü akmak
- to be blinded (by accident)
- gözü arkada kalmak
- to leave with something left undone or with a desire left unsatisfied
- gözü aç
- grasping
- gözü aç
- ravenous
- gözü aç
- greedy
- gözü aç
- insatiable
- gözü aç
- avaricious, insatiable, greedy
- gözü açık
- clever, sharp, wide-awake, shrewd
- gözü açık
- shrewd, sharp
- gözü açık gitmek
- to die in disappointment
- gözü açık gitmek
- to die without having fulfilled one's desire
- gözü açılma
- shake up
- gözü açılmak
- to become shrewd
- gözü açılmak
- awake
- gözü açılmış
- undeceived
- gözü bağlı
- 1. blindfolded. 2. blindly, blindfoldedly. 3. bewitched. (...)
- gözü bozuk olan
- weak-sighted
- gözü bulanmak
- for one's eyes to become clouded over
- gözü büyükte olmak
- to be full of ambition
- gözü dalmak
- gaze at
- gözü dalmak
- to stare into space
- gözü dalmak
- to gaze vacantly, stare into space
- gözü doymak
- to become satisfied
- gözü doymama
- rapaciousness
- gözü doymama
- rapacity
- gözü doymaz
- rapacious
- gözü doymaz
- grasping
- gözü dumanlanmak
- to see red
- gözü dönmüş
- desperate
- gözü dönmüş kimse
- desperado
- gözü dönüp saldırmak
- run amuck
- gözü dönüp saldırmak
- run amok
- gözü dışarıda
- dissatisfied with what one has; likely to cheat one's spouse
- gözü dışarıda olmak
- have a roving eye
- gözü gönlü açılmak
- to be cheered up
- gözü ile bakmak
- to consider, to rate
- gözü ilişmek
- to notice
- gözü ilişmek
- clap eyes on
- gözü kalmak
- hanker after
- gözü kalmak
- covet
- gözü kalmak
- begrudge smb. smth
- gözü kalmak
- to hanker after
- gözü kalmak
- envy
- gözü kara
- foolhardy, fearless
- gözü kararmak
- a) to feel giddy b) to see red, to lose temper
- gözü kararmak
- fell dizzy
- gözü kaymak
- a) to look unwillingly b) to be slightly cross-eyed
- gözü keskin
- sharp-eyed, sharp-sighted
- gözü korkmak
- to show the white feather, to be daunted
- gözü okşamak
- to please the eye
- gözü olmak
- have designs on
- gözü olmak
- desire smth. strongly
- gözü olmak
- have designs against
- gözü olmak
- to have one's eyes on, to have designs on sb/sth
- gözü pek
- plucky, bold, daring, daredevil, audacious, fearless, dauntless
- gözü tok
- contented
- gözü tutmak
- to take a fancy to
- gözü tutmamak
- not to think much of
- gözü yaşarma
- lachrymation
- gözü yaşlı
- weeping
- gözü yaşlı
- tearful
- gözü yaşlı
- bathed in tears
- gözü yaşlı
- in tears
- gözü yaşlı kimse
- weeper
- gözü yememek
- not to have the courage
- gözü yolda
- waiting for sb to come
- gözü yollarda kalmak
- to have been waiting for a long time
- gözü yükseklerde
- high flying
- gözü yükseklerde olan kimse
- high flier
- gözü yükseklerde olmak
- soar
- gözü önünde
- in front of one's eyes, under/before one's very eyes, in sb's presence, in the presence of
- gözü üstünde olmak
- to keep an eye on
- gözü ısırmak
- to seem to know sb
- gönülü gözü açılmak
- to be cheered up, feel revived
- anasının gözü
- smart
- göz
- cell
- petek gözü
- cell
- göz
- (Bilgisayar) cell spreadsheet
- göz
- (İnşaat) niche
- göz
- look
It looks like it's going to rain.
- Yağmur yağacak gibi gözüküyor.
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
- göz
- locker
- göz
- spring
I'm looking forward to the return of spring.
- Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.
- göz
- glance
I glanced at his letter.
- Onun mektubuna göz attım.
Will you glance through this report?
- Bu rapora bir göz atar mısın?
- göz
- section
- göz
- subterranean
- güçlü ve gözü pek
- redoubtable
- kedi gözü
- cat eye
- kemer gözü
- (Arkeoloji) bay
- koyun gözü
- (Botanik, Bitkibilim) gazania rigens
- kız gözü
- (Botanik, Bitkibilim) coreopsis
- pencere gözü
- light
- torpido gözü
- (Otomotiv) dashboard
Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car.
- Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.
- göz
- drawer
Tom looked through the drawers.
- Tom çekmeceleri gözden geçirdi.
- gözü dönmek
- see red
- gözü dönmüş
- livid
- gözü dönmüş
- savage
- göz
- optic
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
- göz
- to eye
- göz
- browses
- göz
- opthalmic
- gözü dönmüş
- {s} furious
- tavşan-gözü mavi yemişi
- (Botanik, Bitkibilim) Rabbiteye blueberry (Vaccinium ashei Reade)
- toplumda hep gözü yükseklerde olan kimse
- climber
- torpido gözü
- glove compartment, glove boxcompartment on the dashboard of a car A glove compartment is a compartment built into the dashboard on the passenger's side of an automobile, often used for miscellaneous storage. The original use of this compartment was to store gloves; hence the name
- turna gözü
- Crane eyes
- Arap uyandı/ın gözü açıldı
- (Konuşma Dili) We've learned our lesson
- Göz
- (Tıp) ophthalmus
- acil ana gözü
- (Arılık) emergency queen cell
- anasının gözü
- downy
- anasının gözü
- very cunning, son of a gun
- anasının gözü
- dodgy
- anasının gözü
- slang sly, tricky, shifty
- ayar gözü
- adjusting eye
- açlıktan gözü/gözleri kararmak
- to starve, to be famished
- açlıktan gözü/gözleri kararmak/dönmek
- to be very hungry, be starving, be famished
- ağ gözü
- mesh
- ağızı aya, gözü çaya bakmak
- to be absentminded, be inclined not to pay attention to one's work
- balık gözü
- fish eye
- bebek gözü
- doll's eye
- bebek gözü manevrası
- (Pisikoloji, Ruhbilim) doll's eye maneuver
- besleme gözü
- hopper
- budak 1 deliği/gözü
- knothole
- dünya gözü ile görmek
- to see (someone) before one dies
- dünyayı gözü görmemek
- to be so affected by something that one can't think of anything else
- eldiven gözü
- glove compartment
- eldiven gözü lambası
- glove compartment lamp
- elektrik gözü
- (Elektrik, Elektronik) electric eye
- elektrik gözü
- photoelectric cell
- fırtına gözü
- bull's-eye squall
- göz
- cubicle
- göz
- ophthalmic
- göz
- eye (on a potato)
- göz
- ocular
- göz
- drawer (in a piece of furniture)
- göz
- bad luck inflicted by an evil eye
- göz
- eye (in cheese); hole (in bread)
- göz
- fountainhead, source (of a stream or river); spring
- göz
- cubby
- göz
- eye (of a needle)
- göz
- orbital
- göz
- desire, interest
- göz
- eye; sight; cell
- göz
- cuddy; eyehole
- göz
- esteem, favor, friendly regard
- göz
- optical
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
- göz
- eye, the depression at the calyx end of some fruits
- göz
- evil eye
- göz
- eye; glance, look; compartment, section, division; drawer, locker; (ağ) mesh; spring, source; bud
- göz
- opto
- göz
- central core (of a boil)
- göz
- division, section, compartment; pigeonhole; cubbyhole
- göz
- eye, manner or way of looking at a thing; estimation; opinion
- göz
- sight, vision
- göz
- cubbyhole
- göz
- rudimentary bud
- göz
- orb
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
- göz
- pan (of a balance)
- göz
- compartment
Have you looked in the glove compartment?
- Torpido gözüne baktın mı?
Tom opened the glove compartment and noticed the registration was missing.
- Tom torpido gözünü açtı ve ruhsatın eksik olduğunu fark etti.
- göz
- section, division, square (on a game board)
- göz
- small hole (as in a needle); optic; blinker; orbit
- göz
- {i} orbit
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
- göz
- whammy
- göz
- {i} sight
The man was lost sight of in the crowd.
- Adam kalabalığın içinde gözden kayboldu.
We have lost sight of him.
- Biz onu gözden kaybettik.
- göz
- {i} blinker
Why do horses wear blinkers?
- Atlar neden at gözlükleri takarlar?
- göz
- {i} cuddy
- göz
- peeper
- göz
- {i} glim
It's still impossible with the naked eye. With binoculars you might be able to glimpse it....
- Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.
In looking through the mist, I caught a glimpse of my future.
- Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.
- göz
- loculus
- göz
- {i} eyehole
- gözü dönmüş
- {s} ravenous
- gözü dönmüş
- {s} raving
- havanın gözü yaşlı olmak
- to threaten rain
- herkesin gözü önünde
- in the glare of publicity
- horoz ölür, gözü çöplükte kalır
- (Atasözü) One can never become reconciled to losing rank, wealth, or power
- iki gözü iki çeşme
- crying one's eyes out, crying one's heart out
- iki gözü iki çeşme
- drowned in tears
- iki gözü iki çeşme
- in tears
- iki gözü iki çeşme ağlamak
- to cry one's eyes out, to cry one's heart out
- iki gözü iki çeşme ağlamak
- cry one's eyes out
- iğne deliği/gözü the eye of
- a needle
- kaynak gözü
- wellhead
- kedi gözü
- (Tabiat Doğa) (mineral, maden) cat's eyekuvars
- kedi gözü körlüğü
- (Tıp) cat's eye amaurosis
- kedi gözü sendromu
- (Tıp) cateyesyndrome
- kedi gözü taşı
- cat's eye
- keklik gözü
- (Tıp) adonis vernalis
- kopça gözü
- grommet
- kopça gözü
- grummet
- köprü gözü
- arch of a bridge
- köprü gözü arch of
- a bridge
- lodosun gözü yaşlıdır
- (Atasözü) A south wind brings rain
- malın gözü
- a) tricky, sly b) (kadın) loose
- malın gözü
- (Konuşma Dili) 1. sly, tricky, shifty. 2. slippery character, tricky number, fox. 3. loose, promiscuous (woman)
- mekik gözü
- shuttle eye
- mektup gözü
- letter rack
- palamar gözü
- hawse hole
- petek gözü bölümü
- (Arılık) cell division
- petek gözü cell
- in a honeycomb
- sığır gözü
- (Tabiat Doğa) (kelebek) meadow brown
- tek gözü kör
- blind in one eye
- tente gözü
- hood hole
- terazi gözü
- scale
- turna gözü
- (gibi) very clear yellow
- yüzü gözü açılmak
- 1. to be informed about sex, learn about the birds and the bees, be clued in on what sex is all about. 2. to begin to understand what the world is really like
- ölü gözü gibi very dull, pale, weak
- (light)