gösterme

listen to the pronunciation of gösterme
التركية - الإنجليزية
showing

I saw a lady go through the gate without showing the ticket. - Bilet göstermeden kapıdan geçen bir bayan gördüm.

Tom is afraid of showing his feelings. - Tom duygularını göstermekten korkuyor.

display

That boy displayed no fear. - O oğlan hiç korku göstermedi.

She didn't display any type of emotion. - O herhangi tipte heyecan göstermedi.

presentation
show

Let me show you many things which will be novel to you. - Sizin için yeni olan birçok şeyi göstermeme izin verin.

You must show your passport. - Pasaportunuzu göstermelisiniz.

view

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

I want to show you a spectacular view. - Sana muhteşem bir manzara göstermek istiyorum.

designation
illustration
pointing
diagnosis
indication
demonstration

He probably meant that people only go to demonstrations to show themselves and not to protest. - Muhtemelen insanların gösterilere protesto etmek için değil, sadece kendilerini göstermek için gittiklerini demek istiyor.

He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting. - O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.

demo

You should make the most of this rare opportunity to demonstrate your talent. - Yeteneğini göstermek için bu az bulunur fırsatı en iyi şekilde kullanmalısın.

Allow me to demonstrate my invention to you. - Size buluşumu göstermeme izin verin.

shew
showing, indication, display, exhibition
{i} indicating
exhibiting
representation
screening

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

pointing out
evincing
exhibition
designate
displaying

Dan began displaying symptoms of Alzheimer's. - Dan, Alzheimer belirtileri göstermeye başladı.

daylight
göstermek
show

This serves to show how honest she is. - Bu onun ne kadar dürüst olduğunu göstermek için hizmet vermektedir.

Tom had something he wanted to show Mary. - Tom'un Mary'ye göstermek istediği bir şey vardı.

göstermek
demonstrate

Would you demonstrate the next problem at the board? - Bir sonraki problemi tahtada göstermek ister misin?

You should make the most of this rare opportunity to demonstrate your talent. - Yeteneğini göstermek için bu az bulunur fırsatı en iyi şekilde kullanmalısın.

göstermek
indicate

Our surveys indicate that the public would support the proposed legislation. - Bizim anketler halkın önerilen yasayı destekleyeceğini göstermektedir.

Our research indicates that such outcomes are becoming more common in this age group. - Araştırmamız bu tür sonuçların bu yaş grubunda daha yaygın hale gelmekte olduğunu göstermektedir.

gösterme adılı
demonstrative pronoun işaret zamiri
gösterme adılı gram
demonstrative pronoun
gösterme belirteci gram
demonstrative adverb
gösterme sıfatı gram
demonstrative adjective
göstermek
represent
göstermek
exhibit
göstermek
point

It's rude to point at people. - İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.

It's not polite to point at others. - Başkalarını göstermek kabalıktır.

göstermek
{f} denote
göster
{f} show

I showed her my room. - Ona kendi odamı gösterdim.

Oh! Show it to me please. - Ah! Onu bana göster lütfen.

göstermek
display
göstermek
{f} look

She wears high heels to make herself look taller. - O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.

My friend doctored his ID to make it look like he was 18. - Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.

göstermek
point out
göstermek
{f} signify
göstermek
depict
aday gösterme
presentation
göstermek
prove
göstermek
present
göstermek
produce

Police failed to produce physical evidence. - Polis fiziksel kanıt göstermekte başarısız oldu.

göstermek
{f} betray
göstermek
{f} trot out
göstermek
{f} teach

The teacher put a mark next to his name to show that he was absent. - Öğretmen onun yok olduğunu göstermek için onun adının yanına bir işaret koydu.

göstermek
{f} introduce
aday gösterme
(Politika, Siyaset) nominate
göster
(Bilgisayar) show me

Will you show me on this map, please? - Bana bu haritada gösterirmisiniz, lütfen?

Please show me your picture. - Lütfen bana resmini göster.

göster
(Bilgisayar) unhide
göster
(Bilgisayar) point

She pointed her finger at him accusingly. - O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.

The compass points to the north. - Pusula kuzeyi gösterir.

göster
denote
göster
illustrate

Everyone can feed the database to illustrate new vocabulary. - Herkes yeni kelimeleri göstermek için veritabanını besleyebilir.

The teacher will illustrate how to do it. - Öğretmen onun nasıl yapılacağını gösterecek.

göster
(Bilgisayar) view

I want to show you a spectacular view. - Sana muhteşem bir manzara göstermek istiyorum.

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

göster
(Bilgisayar) quote
göstermek
suggest

His accent suggests he is a foreigner. - Aksanı onun bir yabancı olduğunu göstermektedir.

Recent studies suggest that this is not the case. - Son zamanlarda yapılan araştırmalar davanın bu olmadığını göstermektedir.

göstermek
mirror
göstermek
hold
göstermek
be indicative of
göstermek
express

In Spanish, there are many different expressions to indicate changes and transformations. - İspanyolcada, değişiklikleri ve dönüşümleri göstermek için birçok farklı ifadeler vardır.

göstermek
signalize
göstermek
offer
göstermek
screen
göstermek
show up

He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting. - O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.

göstermek
give vent to
göstermek
promise

Tom promised to show me how to do it. - Tom onu nasıl yaptığını bana göstermek için söz verdi.

göstermek
attest to
göstermek
point at

It's bad manners to point at people. - İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.

It's rude to point at people. - İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.

göstermek
reflect
göstermek
show off

He lifted the trunk to show off his strength. - O, gücünü göstermek için bağajı kaldırdı.

I want to show off for them. - Onlara göstermek istiyorum.

göstermek
reveal
göstermek
shew
göstermek
open
göstermek
speak of
göstermek
witness
göstermek
connote
göstermek
stand for
göstermek
register
göstermek
depicture
göstermek
chart

The chart illustrates how the body works. - Tablo vücudun nasıl çalıştığını göstermektedir.

göstermek
discover
göstermek
(Ticaret) bid
göstermek
determine
göstermek
give

I will give you a good example to illustrate what I mean. - Ne demek istediğimi göstermek için size güzel bir örnek vereceğim.

göstermek
dial
göstermek
set

The Panama Papers show how a Panamanian law firm helped its clients set up shell companies in tax havens around the world. - Panama Kağıtlar bir Panama hukuk firması müşterilerine dünya çapında vergi cennetlerinde paravan şirketleri kurmaları için nasıl yardımcı olduğunu göstermektedir.

göstermek
settle
göstermek
testify to
resimle gösterme
(Ticaret) illustration
resimle gösterme
illustrating
uyum gösterme
adaptation
göster
indicate

The red traffic light indicates stop. - Kırmızı trafik ışığı dur gösterir.

A closed fist can indicate stress. - Kapalı bir yumruk stres gösterebilir.

göstermek
put forth
göster
{f} mirror

This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil. - Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.

The painting shows a young woman combing her hair before a mirror. - Tablo, aynanın önünde saçlarını tarayan genç bir kadını gösteriyor.

göster
{f} shown

It is clearly shown in Johnson's investigation that passive smoking is very harmful. - Pasif içiciliğin çok zararlı olduğu Johnson'ın araştırmasında açıkça gösterilmektedir.

The attack was shown on video. - Saldırı videoda gösterildi.

göster
{f} indicated

The red flag indicated the presence of danger. - Kırmızı bayrak tehlikenin varlığını gösterdi.

I went in the direction my friend indicated. - Ben arkadaşımın gösterdiği yönde gittim.

göster
{f} screened
göster
{f} screen

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

göster
{f} displayed

In the contest he fully displayed what ability he had. - O, yarışmada hangi yeteneğe sahip olduğunu gösterdi.

She displayed her talents. - O, yeteneklerini gösterdi.

göster
{f} baring

If you see the lion baring its teeth, don't think that the lion is smiling at you. - Aslanın dişlerini gösterdiğini görürsen, sana gülümsediğini sanma.

göster
{f} bared
göster
{f} showing

Men can only be corrected by showing them what they are. - İnsanlar sadece ne olduklarını göstererek düzeltilebilir.

The movie K-9 is showing. - K -9 film gösterimde.

göster
{f} screening

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

göster
{f} display

He never made a display of his learning. - O asla öğrendikleri ile ilgili bir gösteri yapmadı.

Warning: unsupported characters are displayed using the '_' character. - Uyarı: desteklenmeyen karakterler '_' karakteri kullanarak gösterilir.

göster
{f} indicating

There is no sign indicating that this is a meeting room. - Bunun bir toplantı odası olduğunu gösteren hiçbir işaret yok.

göster
{f} displaying

Dan began displaying symptoms of Alzheimer's. - Dan, Alzheimer belirtileri göstermeye başladı.

göstermek
evince
göstermek
betoken
göstermek
mark

The teacher put a mark next to his name to show that he was absent. - Öğretmen onun yok olduğunu göstermek için onun adının yanına bir işaret koydu.

göstermek
exemplify
göstermek
tell
göstermek
compare to
göstermek
tinge
göstermek
put one's finger on
göstermek
manifest
göstermek
record

Our records show that you haven't paid yet. - Kayıtlarımız henüz ödeme yapmadığınızı göstermektedir.

göstermek
bear witness to
göstermek
disclose
göster
designated
göstermek
point to
göster
demonstrate

The new medicine demonstrated an immediate effect. - Yeni ilaç, etkisini hemen gösterdi.

African Americans demonstrated for civil rights. - Afrikalı Amerikalılar sivil haklar için gösteri yaptılar.

göstermek
show you
göstermek
represents
ilgi gösterme
attention
kendini gösterme
self-realization
teminat gösterme
collateral
tepki gösterme
react
aday gösterme
nomination
anlayış gösterme
indulgence
az gösterme
meiosis
az gösterme
understatement
bana bahane gösterme
but me no buts
delil gösterme
(Kanun) call evidence
delil gösterme hakkı
(Kanun) right to call evidence
denklem ile gösterme
equating
gereksiz kahramanlık gösterme çabası
quixotry
gereksiz kahramanlık gösterme çabası
quixotism
göster
bespoke
göster
performance

After the performance, she went backstage. - O, gösteriden sonra kulise gitti.

There were no tickets available for Friday's performance. - Cuma gösterisi için mevcut hiç bilet yoktu.

göster
bespeak
göster
reveal

These letters reveal her to be an honest lady. - Bu mektuplar onun dürüst bir kadın olduğunu gösteriyor.

göster
revealing
göster
bespoken
göstermek
auxiliary verb to show, have, give evidence of (feelings, character, disposition): saygı göstermek to show respect, be respectful. sabır göstermek to show patience, be patient
göstermek
to seem to be, appear to be, look to be
göstermek
to show, point at, point to
göstermek
expose
göstermek
to show, explain, point out
göstermek
to show, indicate, denote, designate, manifest, point out
göstermek
to show; to point; to display, to exhibit; to demonstrate; to indicate, to denote; to point out; to prove; to look (younger, etc.); to reflect, to express
göstermek
(termometre vb.) register
göstermek
set out
göstermek
exercise
göstermek
designate
göstermek
indicate , show , point
göstermek
(film) run
göstermek
to show, get even with
göstermek
to show or assign (someone) (work to be done)
göstermek
(özellik) speak
göstermek
to show, display, reveal
göstermek
hold up
göstermek
to show, demonstrate, evidence
göstermek
initiate
göstermek
to show, project (a movie, slides, etc.)
göstermek
evidence

Police failed to produce physical evidence. - Polis fiziksel kanıt göstermekte başarısız oldu.

göstermek
to show off; to set off, display (something) to advantage
göstermek
to expose (something) to (the sun, heat, light, etc.)
göstermek
(kanıt) adduce
göstermek
{f} table
göstermek
{f} stamp
göstermek
token
göstermek
direct

Windsocks are used to indicate the direction and strength of the wind. - Rüzgâr ölçer rüzgarın yön ve gücünü göstermek için kullanılır.

göstermek
{f} uncork
haklı gösterme
apologia
ileti gösterme programı
(Bilgisayar) message popup utility
işaretlerle gösterme
notation
kapıyı gösterme
gate
makam için aday gösterme
(Politika, Siyaset) nomination for offıce
mazur gösterme
palliation
olduğundan küçük gösterme
understatement
sebep gösterme
essoin
seviye gösterme borusu
level indicating pipe
solu gösterme
(Bilgisayar) pointing left
suç ortağı gibi gösterme
look of complicity
sıfır gösterme
(Bilgisayar) zero suppress
teknoloji gösterme
(Telekom) technology demonstration
yanlış yol gösterme
misdirection
yeniden gösterme
revival
yol gösterme
pilotage
özen gösterme
thoughtfulness
özürlü gösterme
with justification
üstünlük derecesini gösterme
comparison
التركية - التركية
Göstermek işi
Teşhir, sergileme
teşhir
irae
gösterme hakkı
Sinema, tiyatro, konser gibi görsel sanatlarda telif hakkı
gösterme parmağı
Elde baş parmaktan sonraki parmak, işaret parmağı, şahadet parmağı
gösterme sıfatı
Bir cismi gösterme yoluyla belirten sıfat, işaret sıfatı: Bu kitap, şu adam, o çocuk gibi
gösterme zamiri
Varlıkların yerini, işaret yoluyla belirten zamir, işaret zamiri
gösterme zarfı
Bir fiilin, bir ismin veya bir zarfın anlamını gösterme yoluyla sınırlayan zarf: İşte geldik. Ta uzaklara gitti gibi
Göstermek
çıkarmak
Göstermek
teşhir etmek
göstermek
Etmek
göstermek
Herhangi bir biçimde değerlendirmeye yol açmak
göstermek
Güzelliğini ortaya çıkarmak, temsil etmek
göstermek
Güzelliğini ortaya çıkarmak, temsil etmek: "Bu seni ablandan daha şirin gösteriyor, emin ol!"- R. N. Güntekin
göstermek
Bir şeyin etkisi altında tutulmak
göstermek
Sert bir biçimde karşılık vermek
göstermek
Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek
göstermek
Kanıtla inandırmak. Öğretmek, açıklamak
göstermek
Öğretmek, açıklamak
göstermek
Kanıtla inandırmak
göstermek
Yapmasını söylemek, görevlendirmek
göstermek
Görünmek, benzemek
göstermek
Sert bir biçimde karşılık vermek: "Anası da babasının küfürlerini tekrarlıyor, evde ona göstereceğini söylüyor, gözlerini açıyor, başını sallıyordu."- Ö. Seyfettin
göstermek
Görülmesini sağlamak, görmesine yol açmak
göstermek
Belirtmek, anlatmak
yön gösterme eki
Türkiye Türkçesinde kalıplaşıp sayılı örneklerde kalan yön bildiren yer ve zaman adları yapan ek: son-ra, taş-ra, dış-arı, iç-eri vb
gösterme
المفضلات