görüşmek

listen to the pronunciation of görüşmek
التركية - الإنجليزية
negotiate

The next step was to negotiate terms of a peace treaty. - Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.

His job is to negotiate with foreign buyers. - Onun işi yabancı alıcılarla görüşmek.

discuss

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

I'd like to discuss something with you. - Seninle bir şey görüşmek istiyorum.

meet

It's Tom I want to meet. - Görüşmek istediğim Tom'dur.

Tom almost didn't get to meet Mary. - Tom neredeyse Mary ile görüşmek için buluşmadı.

interview

I'd like to interview Tom. - Tom'la görüşmek istiyorum.

I'd like to interview him. - Onunla görüşmek istiyorum.

keep in touch
argue
to visit each other, see each other
parley
get into touch
to talk (with), chat (with), converse (with); to meet (someone) for a chat
to have an interview with
to discuss, talk over, have a conversation about
see

I want to see your mother. - Annenle görüşmek istiyorum.

I'd like to see the doctor. - Doktorla görüşmek istiyorum.

reason
(Hukuk) to debate
talk

We want to talk to you. - Biz seninle görüşmek istiyoruz.

to see each other; to have an interview; to see, to contact; to talk sth over (with sb), to discuss, to negotiate, to debate, to consult (with sb)
consult
confer
have a talk with
contact
powwow
canvass
to visit, see
approach
deliberate
have an interview
confer on
debate
confer with
(Dilbilim) come in contact with
consult with
moot
meet with

I don't wish to meet with him again. - Onunla tekrar görüşmek istemiyorum.

Someone named Henry said he wants to meet with you. - Henry adlı biri seninle görüşmek istediğini söyledi.

get on to sb
talk over
reach
negociate
görüşme
meeting

That's the reason why I couldn't attend the meeting. - Niçin görüşmeye katılamadığımın sebebi bu.

I've been looking forward to meeting you, Tom. - Seninle görüşmeyi iple çekiyorum.

görüş
view

His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl. - Ebeveynlerinin görüşü onun kazancını aptal bir kıza harcadığı idi!

His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl. - Ebeveynlerinin görüşü onun kazandıklarını aptal bir kıza harcamasıydı.

görüşme
interview

In addition, I have to interview a professor. - Ayrıca, bir profesörle görüşmeliyim.

When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time. - İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.

görüş
remark

Don't take his remarks too literally. - Onun görüşlerini harfiyen almayın.

Please keep your cynical remarks to yourself. - Alaycı görüşlerini kendine saklamanı rica ediyorum.

görüş
(Hukuk) opinion

In that respect, my opinion differs from yours. - O bakımdan benim görüşüm sizinkinden farklıdır.

My opinion is similar to yours. - Benim görüşüm seninkine benzer.

görüşmek üzere
au revoir
görüşmek üzere
let's meet again
görüşmek üzere
See you soon
görüşmek üzere
See you later!
görüşme
conversation

I'd just like to have a quick conversation with Tom before we leave. - Ben sadece biz gitmeden önce Tom'la hızlı bir görüşme yapmak istiyorum.

Fadil overheard both sides of the phone conversation. - Fadıl her iki tarafın da telefon görüşmesine kulak misafiri oldu.

görüş
{i} notion

He had a notion that she was very angry with him. - Onun ona çok kızgın olduğu hususunda bir görüşü vardı.

görüş
sight

She fell in love with him at first sight. - İlk görüşte ona âşık oldu.

The man fell in love at first sight. - Adam ilk görüşte âşık oldu.

görüşme
{i} negotiation

After much negotiation, the two sides in the dispute reached a compromise. - Görüşmelerden sonra iki taraf, anlaşmazlık konusunda bir uzlaşmaya vardılar.

All took part in the negotiations. - Herkes görüşmelerde yer aldı.

görüşme
discussion, negotiation, deliberation, exchange of views; consultation, conference
görüşme
conference
görüş
concept

Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv. - Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.

görüş
aspect
görüşme
talk

Peace talks will begin next week. - Barış görüşmeleri gelecek hafta başlayacak.

Ceasefire talks began in July 1951. - Ateşkes görüşmeleri Temmuz 1951 de başladı.

görüş
conviction

Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us. - Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.

It is hard to live up to your convictions. - Senin görüşlerine göre yaşamak zor.

görüş
sight; point of view, standpoint; outlook; opinion
görüş
ism
görüş
{i} outlook

There seems to be a difference in outlook between us. - Aramızdaki görüş açısında bir fark var gibi görünüyor.

görüş
tenet
görüş
{i} feeling
görüşme
{i} discussion

Your suggestion seems irrelevant to our discussion here. - Öneriniz bizim buradaki görüşmemizle alakasız gibi görünüyor.

I didn't want to interrupt the discussion. - Görüşmeye ara vermek istemedim.

görüş
submission
görüş
outlook on
görüş
dictum
görüş
thinking

I love our little jokes and I'm quite jealous of your thinking and views on things. - Ben küçük esprileri seviyorum ve senin şeyler üzerinde düşünceni ve görüşlerini oldukça kıskanıyorum.

görüş
eyesight

Tom has bad eyesight. - Tom'un kötü bir görüşü var.

My eyesight is beginning to fail. - Görüş yeteneğim bozulmaya başlıyor.

görüş
(Ticaret) opininon
görüş
practice

See you at band practice. - Bando uygulamasında görüşürüz.

I'll see you after practice. - Uygulamadan sonra görüşürüz.

görüş
counsel
görüş
prospect
görüş
stance

Many people uphold the stance that 95% of DNA is junk. - Birçok kişi DNA'nın % 95'inin önemsiz olduğu görüşünü savunur.

görüş
(Politika, Siyaset) perspective
görüş
estimate
görüş
(Ticaret) consideration

An option is now under consideration. - Bir seçenek şimdi görüşülmekte.

görüş
(Bilgisayar) feedback
görüşme
{i} debate

I think this debate is getting close to the level of the absurd. - Bu görüşmenin saçma seviyesine yaklaştığını düşünüyorum.

When will the debate take place? - Görüşme ne zaman gerçekleşecek?

görüşme
discussing
görüşmek dileğiyle
hoping to see you
görüşmek dileğiyle
hope to see you
tekrar görüşmek
meet again
görüşme
hearing
görüş
judgment
görüş
idea

His ideas are quite different from mine. - Görüşleri benimkinden çok farklı.

Your opinion sounds like a good idea. - Senin görüşün, iyi bir düşünce gibi geliyor.

görüş
conception

Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv. - Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.

görüş
confer with

If you have some troubles, I recommend you confer with him. - Bazı sıkıntılarınız varsa onunla görüşmenizi öneririm.

I must confer with my colleagues on the matter. - Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.

görüş
thought

I thought we came here to discuss a new deal. - Yeni bir anlaşmayı görüşmek için buraya geldiğimizi düşündüm.

Tom told me that he thought he was losing his sight. - Tom görüşünü kaybettiğini düşündüğünü söyledi.

görüş
slant
görüş
point of view

She is open to people who have a different point of view. - O, farklı görüşten insanlara açık.

I fully agree with your point of view. - Görüşüne tamamen katılıyorum.

görüş
confer on
görüş
observation
görüş
contention
görüş
{i} viewing
görüş
attitude
görüş
assess
görüş
standpoint
görüş
discernment
görüşme
intercourse
görüşme
deliberation

Deliberations will continue Monday. - Görüşmeler pazartesi günü devam edecek.

The deliberations took three day. - Görüşmeler üç gün sürdü.

görüşme
palaver
görüş
{i} argument

Your argument is not based in fact. - Görüşün gerçeğe dayalı değil.

From an objective viewpoint, his argument was far from rational. - Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.

görüş
horizon

Death is only a horizon, and a horizon is nothing save the limit of our sight. - Ölüm sadece bir ufuktur ve bir ufuk bizim görüş limitimiz hariç hiçbir şeydir.

Death is only a horizon. And a horizon is just the edge of our field of view. - Ölüm sadece bir ufuktur. Ve bir ufuk sadece görüş alanımızın sınırıdır.

görüş
opinion of
görüş
{i} case

Sami wanted to discuss a case with Layla. - Sami, Leyla ile bir konuyu görüşmek istiyordu.

Sami wanted to discuss a case with Layla. - Sami, Leyla ile bir dava hakkında görüşmek istedi.

görüşmek üzere
catch you on the flip side
görüşmek üzere
see you later
görüşmek üzere
I'll see you around
görüşmek üzere
see you again
yakında görüşmek üzere
See you soon
ayrıntılarıyla görüşmek
thrash out
ayrıntılarıyla görüşmek
thresh out
bir tercümanla görüşmek istiyorum
I'd like an interpreter
daha sonra görüşmek üzere
See you later
gizlice görüşmek
go into a huddle
görüş
optical
görüş
seeing, sight
görüş
estimation
görüş
eye

My eyesight is getting worse. - Benim görüşüm kötüleşiyor.

I have poor eyesight. - Benim kötü görüşüm var.

görüş
sentiments
görüş
faculty of sight, vision
görüş
genius

He is a genius in his own opinion. - Kendi görüşüne göre o bir deha.

görüş
visibility

Visibility was severely restricted in the heavy fog. - Görüş yoğun siste ciddi olarak sınırlı idi.

Due to limited visibility navigation may be difficult. - Sınırlı görüş nedeniyle yolculuk zor olabilir.

görüş
opinion, view
görüş
visit, visitation (to a prison, hospital, etc.)
görüş
position

The president stated his position on the issue. - Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.

görüş
interest

I'd be interested to know what Tom's opinion is. - Tom'un görüşünün ne olduğunu bilmek isterdim.

I find her opinions odd but interesting. - Onun görüşlerini tuhaf ama ilginç buluyorum.

görüş
optic
görüş
visual

I'm afraid my visual field has narrowed. - Maalesef görüş alanım daraldı.

görüş
vision , sight
görüş
vision

Tom has 20/20 vision. - Tom'un yirmide yirmi görüşü var.

My vision's getting worse. - Benim görüşüm kötüleşiyor.

görüş
apprehension
görüş
{f} interview

He was the first man I interviewed for the job. - İş için görüştüğüm ilk adamdı.

In addition, I have to interview a professor. - Ayrıca, bir profesörle görüşmeliyim.

görüş
viewpoint

From an objective viewpoint, his argument was far from rational. - Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.

görüş
discussing

Tom and Mary were discussing their problems with John. - Tom ve Mary sorunlarını John'la görüşüyordu.

Tom and Mary are discussing the situation. - Tom ve Mary durumu görüşüyorlar.

görüşme
(Hukuk) negotiation, interview, discussion, meeting, debate, talk
görüşme
talk, conversation
görüşme
interview; debate, discussion, conference, intercourse, negotiation; meeting
görüşme
concilium
görüşme
rap
görüşme
parley
görüşme
bargaining
görüşme
disputation
görüşmek üzere
toodle
kiminle görüşmek istemiştiniz
Who would you like to speak to
telefonla görüşmek
call in
yarın görüşmek üzere
See you tomorrow
yerlilerle görüşmek
palaver
التركية - التركية
görüşmek
المفضلات