görüşme

listen to the pronunciation of görüşme
التركية - الإنجليزية
meeting

That's the reason why I couldn't attend the meeting. - Niçin görüşmeye katılamadığımın sebebi bu.

I look forward to meeting you again soon. - Ben kısa sürede seninle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.

interview

When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time. - İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.

In addition, I have to interview a professor. - Ayrıca, bir profesörle görüşmeliyim.

conversation

Fadil overheard both sides of the phone conversation. - Fadıl her iki tarafın da telefon görüşmesine kulak misafiri oldu.

I'd just like to have a quick conversation with Tom before we leave. - Ben sadece biz gitmeden önce Tom'la hızlı bir görüşme yapmak istiyorum.

discussion, negotiation, deliberation, exchange of views; consultation, conference
conference
talk

The peace talks ended in failure. - Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.

Peace talks will begin next week. - Barış görüşmeleri gelecek hafta başlayacak.

hearing
(Hukuk) negotiation, interview, discussion, meeting, debate, talk
negotiation

We continued negotiations with the company. - Şirket ile görüşmelere devam ettik.

After much negotiation, the two sides in the dispute reached a compromise. - Görüşmelerden sonra iki taraf, anlaşmazlık konusunda bir uzlaşmaya vardılar.

talk, conversation
debate

When will the debate take place? - Görüşme ne zaman gerçekleşecek?

I think this debate is getting close to the level of the absurd. - Bu görüşmenin saçma seviyesine yaklaştığını düşünüyorum.

interview; debate, discussion, conference, intercourse, negotiation; meeting
concilium
rap
parley
bargaining
discussion

I didn't want to interrupt the discussion. - Görüşmeye ara vermek istemedim.

The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field. - Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.

disputation
intercourse
discussing
deliberation

Deliberations will continue Monday. - Görüşmeler pazartesi günü devam edecek.

The deliberations took three day. - Görüşmeler üç gün sürdü.

palaver
görüşme yapmak
meet
görüşmek
{f} negotiate

The next step was to negotiate terms of a peace treaty. - Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.

His job is to negotiate with foreign buyers. - Onun işi yabancı alıcılarla görüşmek.

görüşmek
interview

I'd like to interview Tom. - Tom'la görüşmek istiyorum.

I'd like to interview him. - Onunla görüşmek istiyorum.

görüşmek
discuss

I'd like to discuss something with you. - Seninle bir şey görüşmek istiyorum.

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

görüşmek
meet

It's Tom I want to meet. - Görüşmek istediğim Tom'dur.

I went there to meet him. - Onunla görüşmek için oraya gittim.

görüşme teklifi
overtures
görüşme yapmak
treat with
görüşme imkanı (biriyle)
access to
görüşme odası
visiting room
görüşme ortamı
(Hukuk) negotiation environment
görüşme yapmak
have an interview
görüşme yapmak
have a talk
görüşme yapmak
lobby
görüşme yapılan kimse
interviewee
görüşme yoluyla barış; ana trafik kanalı
(Askeri) peace through confrontation; primary traffic channel
görüşmek
keep in touch
görüşmek
{f} reason
resmi görüşme
audience
görüşme yapmak
interview
bireysel görüşme
individual interview
görüşmek
deliberate
görüşmek
have an interview
görüşmek
confer on
görüşmek
debate
görüşmek
confer with
görüşmek
(Dilbilim) come in contact with
seyirciler resmi görüşme
audience
görüşmek
consult with
görüşmek
moot
görüşmek
meet with

Tom wants to meet with you to discuss the matter. - Tom meseleyi görüşmek için seninle buluşmak istiyor.

Someone named Henry said he wants to meet with you. - Henry adlı biri seninle görüşmek istediğini söyledi.

görüşmek
get on to sb
görüşmek
talk over
görüşmek
reach
görüşmek
have a talk with
görüşmek
negociate
görüşmeler
negotiations

How are the negotiations going? - Görüşmeler nasıl gidiyor?

Both countries entered into peace negotiations. - Her iki ülke barış görüşmelerine girdi.

görüşmeler
interviews

You have to be up-front and candid at interviews. - Görüşmelerde dürüst ve samimi olmak zorundasın.

ön görüşme
intake, screening
araştırıcı görüşme
(Hukuk) explanatory consultation
başbaşa görüşme
tete a tete
görüşmek
argue
görüşmek
to visit each other, see each other
görüşmek
parley
görüşmek
get into touch
görüşmek
to talk (with), chat (with), converse (with); to meet (someone) for a chat
görüşmek
to have an interview with
görüşmek
to discuss, talk over, have a conversation about
görüşmek
see

I want to see your mother. - Annenle görüşmek istiyorum.

I've got to see a dentist. - Dişçiyle görüşmek zorundayım.

görüşmek
(Hukuk) to debate
görüşmek
talk

We want to talk to you. - Biz seninle görüşmek istiyoruz.

görüşmek
to see each other; to have an interview; to see, to contact; to talk sth over (with sb), to discuss, to negotiate, to debate, to consult (with sb)
görüşmek
consult
görüşmek
confer
görüşmek
contact
görüşmek
powwow
görüşmek
canvass
görüşmek
to visit, see
görüşmek
approach
gündem dışı görüşme
debate on request
ikili görüşme
bilateral discussion
konferans görüşme
conference calling
psikolojik görüşme
(Tıp) psychological interview
resmi görüşme
official relation
resmi görüşme
official call
toplu görüşme
panel
toplu görüşme
collective barganing
toplu görüşme
(Ticaret) collective voice
toplu görüşme
collective bargaining
yerlilerle görüşme
palaver
yüz yüze görüşme
tete a tete
ödemeli görüşme
reverse charge call
şehir içi görüşme
local call
التركية - التركية
Görüşmek işi, mülakat, müzakere
(Hukuk) MÜZAKERE

Problem, Tom'un müzakereye tamamen isteksiz olması. - Sorun, Tom'un görüşmeye tamamen gönülsüz olması.

görüşme yapmak
Tartışmak, müzakere etmek
genel görüşme
Kurum ve kuruluşlarda bir durumu görüşmek ve gerçeği meydana çıkarmak amacıyla yapılan geniş katılımlı toplantı
genel görüşme
Toplumla veya devletin faaliyetleriyle ilgili konuların Türkiye Büyük Millet Meclisi genel kurulunda görüşülmesi
görüşmek
Bir iş, bir konu üzerinde karşılıklı düşünceleri ileri sürmek, müzakere etmek
görüşmek
Dostluk, ahbaplık etmek
görüşmek
Buluşup konuşmak, konuşup sohbet etmek
toplu görüşme
Açık oturum, panel
görüşme
المفضلات